Başlıktan da anlamışsınızdır haberler güzel. Dünyaya ve ailemize en minik üyemizi, güzel bir ruhu bekliyoruz. Heyecanlıyız! Hiç deneyimlemediğim ve hakkında sıfıra yakın bilgim olan bir yere yolculuğa çıkmış gibiyim. Bilmemeyi ve şaşırmayı hem çok seviyorum hem de bilinmezlerden çılgınca endişeleniyorum. Yazıyı yazdığım bu günlerde ilk trimesterı çoktaaaan geride bırakıp “hamileliğin balayı” denilen ikincinin keyfini sürmekteyim. Üçüncü ve son trimestera girmeye ise sadece üç hafta kaldı! Neyse ben yolculuğu anlatmaya en başından başlıyorum hemen. Mart ayında tüm dünya ve biz corona dışında bir şey konuşamaz ve düşünemezken farkettik ki artık biz yalnız değiliz.
Bir Pazar akşamı evde yaptığım testler pozitif çıktı. (nedense inanmayıp 4 tane yaptım. sdhjslkdf) O Pazar gecesi saat 12’ye gelirken hastaneye koşarak gidip yaptırdığımız kan testi de pozitifti. Hafta içi gittiğimiz doktor da ultrasonda kese gördüğünü ve hamile olduğumu onayladı. Benim için hala gerçek üstü ve çok inanılmazdı. Kendimde hiç bir değişim görememiştim.. Her zamanki halimdeydim. O sırada benim ruhum duymazken bebo 4 haftayı geçmişti bile! 12 hafta sürecek ilk trimester’ının 1/3’ü sessiz sedasız bitmişti.
Bebeğimin varlığından haberdar olmadığım haftalarda bol terlemeli aktif yogalar yapmıştım. Baş üstü ters duruşlar yapıp uzun uzun kalmıştım. Hatta bir akşam dışarıda kokteyl içmiştim! Neyse ki doktor henüz bu kadar yeni bir hamileliği bu gibi şeylerin etkilemeyeceğini söyleyip benimle dalgasını geçti de içim rahatladı. Doktor demişken ilk görüşmemize doktora sormak istediğim ve google’daki cevaplara çok güvenmediğim sorularımı ajandama yazıp gitmiştim. 12 soru sonra çok sevdiğim soğuk duş soruma geldiğimde doktor “ben böyle detaycı bir hamile göremedim ahahah” diye kopuverdi.
Bedenimde ve ruh halimde hiç bir değişim olmadan sürecin başlaması beni çok mutlu etmişti. İçten içe hamileliğin hayat kaliteme etki etmeyeceğini ve süper rahat geçeceğini düşünüp şanslı hissediyordum. Hamilelik iznine de kendimce “bebek tatili” diyordum. Erken teşhis koymuşum! Kendimde ilk değişimleri ruh halimde farkettim. Corona peak döneminde balkondan şarkı söyleyen İtalyanların videolarına (vb içeriklere) salya sümük ağlıyordum. The Dodo’daki köpek sahiplenme ve köpeklerdeki değişim video’ları ağlama krizlerine yol açıyordu. En ufak duygusallık içeren haberlere / içeriklere bakamaz olmuştum. Tamam ben hep duygusaldım böyle şeylere gözüm dolardı da.. Burnunu silecek, gözlerinden yaşlar dökecek kadar ağlamak da abartıydı.
Taşıp coşan duygularıma bedenim de gecikmeden eşlik etmeye başladı. Oturduğum yerde uyuyakalma, sabahları sürünerek uyanma -hatta uyanamama- ilk belirtilerdi. Bir akşam yemekten sonra saat sekiz gibi uyuyup ertesi sabah yedide uyanamamıştım! İkinci olarak karnım sürekli şişmeye başladı. Bazen normal bir gaz şişliğinin iki katı şişip balon gibi oluyordu. Bazen de dümdüz bir karına uyanıyordum. Üçüncü ve altın vuruş olarak normalde çok sevdiğim pek çok yiyecek midemi bulandırmaya başladı.
Her öğün yesem bıkmayacağım yumurtadan fersah fersah kaçmaya başladım. Dolaptakileri görmeye tahammülüm yoktu. Onlar dolapta diye fenalıklar geçirdiğim için Atıl bana göstermeden mis gibi yumurtaları çöpe atmak zorunda kaldı! Kırmızı et yemek uzak bir hayaldi. Normalde çok sevdiğim brokoli, ıspanak gibi koyu yeşil renkli sezeleri görünce bi’ titreme geliyordu. Normalde hiç sevmediğim sütlü şeyler (mesela Maraş dondurma, her türlü sütlü tatlı) ve yoğurt aniden favorilerim olmuştu. Bir tuhaf uyku ve yeme düzenimi anlamaya çalışırken hafiften boğaz ağrısı ve öksürük başladı. Bir gün ofise ateşimin 38 olması üzerine ofis hemşiremiz hemen kendi doktorumun olduğu hastanenin aciline gitmem gerektiğini endişeyle söyledi.
O gün Ataşehir’den Nişantaşı’na nasıl gittim (1.5 saatten fazla sürdü!).. Ne endişeler yaşadım yeniden hatırlamak istemiyorum. Testler ve bir kaç serum sonra influenza B (A’ya göre daha belası) teşhisimi aldım. Hamile olduğum için limitli dozda enfluvir (influenza ilacı) ve kendisine bile faydası olmayan bir ilaç olan Parol reçete ettiler. Biraz da serum alıp eve döndüm. Ateşim 38’i geçerse sıkıntı vardı ve sık sık kontrol edip doğal yollarla (serin duş, sirkeli su vb) düşürecektim. O gece ateşim 38 olmadı hatta 37.3’ü geçmedi ama ben endişeyle banyoda yarı ıslak sabahladım. Bu durumda kendime nasıl bakacaktım? İşlere nasıl yetişecektim? Bar’la nasıl ilgilenecektim? Evde ne yiyecektik? Bu ev nasıl temiz kalacaktı? Nasıl uykumu alacaktım?
Banyo paspasında sabahladığım o gece bu sürece dair keşfedebileceğim en önemli şeyi anladım: yardım iste, çekinme yardım iste. her zaman yardım iste. Her şeye yetişememek, her şeyi bilmemek, süper kadın, süper anne adayı olmamak son derece normal. Bu farkındalık o günden beri beni hiç bırakmadı. Yeni doğan bakımı eğitimleri (çok iyi bir eğitim aldım, ikinci trimester yazısı yazıp detaylıca anlatıcam), doğuma hazırlık için doula/ebe ile çalışmalar (Ağustos’ta başlıyorum), bebo aramıza katıldıktan sonra emzirme koçu (gerekirse diye bir kaç alternatifim şimdiden var), gene gerekirse terapi/psikolojik destek, bebeğe ve eve birlikte bakmak için yatılı bakıcı (10 yıldan fazla süredir çalışıyorum.. bu desteği kendim sağlamak en büyük mutluluğum tabii 😀 ) her türlü yardıma o kadar açığım ki. İmkanlarım dahilinde tüm bu yardımları kendime sağlamaktan gram çekinip utanmıyorum ve bir kadın & anne olarak eksiklik hissetmiyorum. Ben tüm iyi enerjimi, zamanımı ve sevgimi beboya verirken arkamda beni çekip çeviren, yetemediğim zaman devreye giren bir ekip olması kendime ve bebeğe verebileceğim en harika şey.
Neyse… banyo paspasında sabahlayan halime geri dönersek… Zaten içimde bir kaç hücreden milyarlarca hücre olacak bir canlı büyüyor. Vücudumun işi cidden zor. Bir de kendim psikolojik zorluklar çıkaramam dedim. Joker hakkımı kullandım ve annemi arayıp İzmir’den, İstanbul’a gelmesini istedim.. İyi ki de istedim! Yarım gün geçmeden birlikteydik. Annem beni prensesler gibi baktı, evi çekip çevirdi. O haftalarda sadece çorba, sebze yemekleri ve dondurma ile besleniyordum. En güzellerini yaptı. <3 Tüm grip belirtileri bitince de corona vakaları artmadan İzmir’e geri döndü. İyi ki yardım istemişim!
İkinci yardım istediğim konu da ilk üç aylık dönemde et – yumurta gibi şeyleri yiyemeyip protein ağırlıklı beslenemediğim için supplementler konusu oldu. Mide bulantılarım yeni oluşan tuhaf yemek zevkim (iki kase domates çorbası üzerine maraş dondurması yemek gibi…) için üzülsem de durumu olduğu gibi kabullendim. Kendimi midemi bulandıran şeyleri yemeye zorlamadım. Zaten deneyimleyenler biler zorlasam da sonu hiç iyi olmazdı. 🙂 Ama hemen kan testi yaptırıp eksiklerime göre supplementleri (bana demir, kalsiyum ve multivitamin verdiler) almaya başladım. Böylece “neden x, y, z yiyemiyorum?” stresi ortadan kalktı.
Doktorlarla konuşup konuyu araştırdıkça çoğunluğa göre yeme – içme ve mide bulantısı anlamında iyi sayılan bir ilk trimester geçirdiğimi farkettim. Midem bulanıyordu ama kusma ile sonuçlanmıyordu. Et yemiyordum ama balık yemeye devam edebiliyordum. Yoğurt ve peynir yemekte hiç sorunum yoktu. Pek çok hamilenin bu dönemi daha da zor geçirdiğini, sadece ekmek – makarna – kraker gibi aşırı basit karbonhidratlar yiyebildiğini ve hatta bazılarının kilo verdiklerini öğrendim. Doktorumun verdiği supplement’lerimi aksatmadan aldım. Midemin ve psikolojimin izin verdiği çeşitlilikte gıdaları yedim.
Kendime kurduğum tek baskı beslenmemin en azından yarısının çeşitli sebzelerden oluşması konusunda oldu. Bunun nedeni böyle yaparsam bebeğe de sebze yeme damak zevki ve alışkanlığını kazandırabilirim inancım oldu. (bilimsel gerçek: anne karnında bebeklerin tat alma yetkinlikleri 13.-15. haftalarda gelişiyor yani ikinci trimester’da.. benim gibi ilk günden kendinizi gereksiz germeyiniz) Bol bol ve çeşitli sebze yedim. Yeni tarifler öğrendim. Özellikle enginar, bamya, patlıcan ve her türlü taze fasülyeyi ne kadar çok sevdiğimi keşfettim. Sağlıklı sebze yemeklerinin üstüne antep fıstıklı dondurma yesem de kendime kızmadım. (#shithappens dedim)
Mart – Nisan aylarında covid19 ve dünyanın genel gidişatından bunaldığımda hiç bir şey yapmadan yatıp surat astığım, kitap bile okumadığım haftalar, aylar geçirdim. Buna da izin verdim. Saatlerce yatakta uzanıp Sex & The City izleyip cips yediğim günler de oldu. Her zamanki kendim olmak, yoga yapmak, bir şeyler okumak & öğrenmek, yazı yazabilmek, pozitif düşünmek asla geri gelmeyecek eski güzel anılar gibiydiler. Neden böyle dengesizdim açıkçası bilmiyordum. Hamileliğim gayet seyrinde ve sağlıklıydı. Doktor yoga, koşu ne istersem yapabileceğimi söylüyordu. Çok şükür ki kusma gibi bir problemim yoktu. Henüz kilo da almamıştım. O dönem iş yerim de tamamen evden çalışma düzenine geçmişti. Covid kapma endişelerim de azalmıştı. Canım köpeğimiz Barley de yanımdaydı. Gene de olmayınca olmuyordu.
Bir Pazar günü çok sevdiğim yoga eğitmeni Sarah Beth’in youtube’daki hamile yogası video’larından birini yapayım dedim. İlk trimester’a uygun bir video seçip başladım. Gayet yavaş tempoda yoga yaparken akışın bir yerinde “henüz vücudunuz hamile olduğunuzu göstermiyorsa bile hamilesiniz. içinizde çok büyük ve zorlu bir süreç başlıyor. lütfen kendinize nazik davranın” dedi. Bunu söyleyip geçiverdi, yoga akışı devam ediyordu. Ama ben devam edemedim olduğum yerde kalmıştım. Evet henüz ortaya çıkan bir göbeğim yoktu. Hala her zamanki giysilerimi giyip her zamanki ölçülerinde olan bedenimde yaşıyordum. İçimde büyüyen mistik canlı tamamen bir kapalı kutuydu. Nasıl bir yolculuk olacak, nasıl biri olacak en ufak fikrimiz yoktu. Cinsiyetini bilmiyorduk. İsmi cismi yoktu. Doktorlar henüz tüm kontrolleri yapıp “evet sağlık bir bebek ve tutundu” dememişlerdi.
Bu arada doğumu yapmaya karar verdiğimiz hastanede ilgili uzmanların (misal 12. haftada görülecek perinatoloji uzmanı) birer birer ortadan yok olmasından (bence covid19 kaynaklı) gerilmeye başladık. Bu da büyük bir stres faktörü oldu bana. Doktorumu çok sevmiştim. Hayal ettiğim gibi kendisinin de çocuğu olan kadın bir doktordu. Gençti, enerjikti, neşeliydi ve benim kahveyi tamamen bırakmamla dalga geçip günde bir tane içebileceğimi söylüyordu. Genel olarak beni fazla pimpirikli bulup dalga geçiyordu ve ben bu duruma bayılıyordum! Ne yapalım… işler planladığımız gibi gitmeyince hastane ve doktor değiştirdik. Evimize daha yakın bir hastanede binlerce bebeği dünyaya getirmiş aşırı deneyimli, babacan, erkek bir doktorum oldu. Sonradan öğrendim ki benim ilk ve çok sevdiğim doktorum vaktiyle onun stajyeriymiş. Bunu iyi işaret olarak yorumladım.
İlk trimester deneyimim tamamen belirsiz ve bilinmezlikle doluydu benim için. Değişen hormonlar ve duygusal durumlarım. Pandemi. Dışardan bakınca değişmeyen ama içeride çılgınca değişen bedenim. Tuhaflaşan yemek zevkim. İlaçsız atlattığım influenza B. Ofisten eve taşınan işler. Temizlik işini üstlenmek. Dünyanın gidişatına endişelerim… derken tam karasal iklim tadında geçti. Yaptığım en akıllıca iki şey: yardım almak ve eldeki durumlara teslim olmak oldu. Hayat akarken, içindeyken farketmedim ama günden güne hayat kolaylaştı. Çok sevdiğim Asya yemekleri yaparken kırmızı et eklemeye başladım. Netflix’te dizi izlemek yerine youtube’da öğretici içerikler izlemeye, podcast’ler dinlemeye başladım. Dondurma yerine buz gibi soğuttuğum çeşitli bahar – yaz meyvelerini yemeye başladım. (ama yanlış olmasın hala haftada en az 3 kere dondurma yiyorum 😀 ). Çok sevdiğim Louise Hay’in defalarca okuduğum bir kitabını elime alıp yeniden okumaya döndüm.
Sonra bir gün ana karakteri tamamen anti-kahraman olan bir kısa öykü yazmaya başladım. Başka bir gün Atıl ve Bar’ın sabah yürüşlerine katıldım. Ağaçlar arasında vakit geçirmek ve hareket etmek çok iyi geldi. Derken cilt bakımı ve maskelere sardım. Bloguma yeniden yazılar yazmaya başladım. Yoga eğitmeni olduğumu hatırladım ve kendime arada yoga yaptırmaya başladım. Spotify’da ruh halimi yükseltecek playlist’ler hazırlamaya başladım. Daha fazla yeni yemek ve tarif denedim. Bu zorlu dönemden yavaşça çıkışımı ve yeniden kendime dönüşmemi ve bir takım işe yarar önerileri: Zor Zamanlarda & İyi Hissetmediğimde Bana İyi Gelen Şeyler Listesi yazımda toparladım. İlgilenenleri beklerim. Haziran ayı gibi evden iki günlüğüne uzaklaşıp Ağva’ya mini bir tatile bile gittim.
Tüm bu değişimlerin hepsi 12. – 13. haftadan sonra doktorumuzun bebeğin sağlıklı, her şeyin normal olduğunu söylemesiyle paralel oldu. O bilinmez ve tuhaf ilk evreyi atlatmıştık. Bu güzel haber üzerine göbeğim de kendini gösterdi. Arkadaşlarımıza ve çevremize bebek beklediğimiz haberini verdik. Doktorumuz uzman ötesi bir insan olduğu için taa 12. hafta itibari ile cinsiyeti net bir şekilde görüp söylemişti. Böylece erkenden öğrenmiş olduk. (Atıl’ın takımı kazandı.. erkek bebek geliyor)
Enerji ve pozitifliğin tavan seviyelerde seyrettiği ve hormonların yer yer kafa yaptığı ikinci trimester’a sağ salim ulaşmıştım! Zaten şiddetli olmayan mide bulantılarım buharlaşıp uçtular. Çok tuhaftır ki 12. hafta gibi azalıp 14. haftaya uyandığımda mide bulantısı veya belirli yemeklerden tiksinme gibi bir durumum kalmamıştı. Hala dozu artan duygusallığımı korusam da enerjisizlik ve hiç bir şey yapmak istememe ruh hallerimde buharlaşıp uçuverdiler. Bir sabah uyanıp yeniden her zamanki kendim olmuştum! Sanki son 2-3 ay kendime dünyayı dar eden ben değildim! Et ve yumurta yemeye yeniden başladım. Hatta işleri fazla ilerletip dana incikten Milano usülü osso buco yapmayı bile öğrendim. Bu yemekte iddialıyım! 😀 Daha fazla hareket eder, okur -yazar ve neşeli bir insan olarak yeniden hayata döndüm. (tabii eskisinden daha yuvarlak & biraz daha tombik! 🙂 )
Bu yazıyı yazma nedenim hem bu dönemi unutmamak. Çünkü hamilelikte zaman tuhaf bir şekilde hem çok yavaş hem de çok hızlı geçiyor. Yazıp kayıt altına almak istedim ki ilk trimester deneyimim nasıldı unutmayayım. Diğer bir nedenim ise bu dönemde zorlananlar, daha şiddetli geçirenler, kilo verenler, yediği her şeyi kusanlar, yataktan çıkamayanlar, psikolojik olarak çökenler vb varsa bilsinler ki tünelin sonunda ışık var. Işığın adı ikinci trimester. Anne adayları hariç yazıyı okuyan herkes de hamilelere ekstra iyi davransın ve huylarına gitsin lütfen. Bir de bol bol yardım etsin!
Son üç haftasını sürdüğüm ikinci trimester bittikten sonra onu da yazmayı planlıyorum. Bu dönem daha renkli, neşeli, okumalı – öğrenmeli, bebek alışverişi yapmalı bir dönem. Ama karanlık tarafları da yok değil: doğum endişesi, sorulmadan fikir beyan eden çakma “bebek gelişimi uzmanları”, doğum-yeni doğan bakımının çılgınca ticarileşmesi, hızla büyüyen ve yuvarlaklaşan bedene alışma, tahammülümdeki azalma, doğum sonrası eski halime ne kadar sürede dönerim endişeleri… vb vb. Her zamanki gibi her şeyi deneyimlediğim kadarıyla dürüstçe yazıcam.
Şimdi söz sizde. Kendinizin veya yakınlarınızın ilk trimester deneyimi nasıldı? Benimkiler ortak noktalar var mı? Eklemek & paylaşmak istedikleriniz neler? Yorumlara bekliyoruuum!
Çok bilgilendirici ve sempatik bir yazı olmuş 🙂 Bebeğinizi sağlıkla kucağınıza alırsınız inşallah,çok şanslı bir bebek olacak 🙂
Yazar
çok teşekkürler sevgiler <3
Bu samimi yazı için kendi adıma teşekkür ederim. Çok severek takip ettiğim sizinle aynı haftalarda aynı deneyimleri yaşıyor olmak da çok keyifli. Ben hamile olmadan önce hamile olunca şunu yapmalıyım bunu da yapmalıyım diye kendime gereksiz sorumluluklar yüklediğimi farkettim. Hamile kaldığımı öğrenince işler tamamen değişti. Birkaç yıldır gelişme gösterdiğim konular duraklama hatta gerileme dönemine girdi. Sizin de dediğiniz gibi kitap bile okuyamadım. Bi süre sonra şunu farkettim ki bu dönemi illa çok verimli geçirmem gerekmiyor. Hiçbir şey yapmasam bile bedenim bir canlı büyütüyor ve bu başlı başına bir mucize. Bu farkındalıktan sonra üzerime nasıl bir rahatlama geldi anlatamam. Bu dönemde dinlenmeye ihtiyacım varmış dedim ve ben de kendimi elimde bazen hamburger bazen sağlıksız (!) atıştırmalıklar sex and the city ve how i met your mother karşısında buldum. 2.trimesterın son haftalarında yemek içmek temizlik kitap okuma konusunda bir tık öndeyim ve bu bana artık yetiyor. 3.trimesterı olduğu gibi kabul etmeye hazırım buyursun gelsin.size de keyifli bir son trimester diliyorum 😌 iyi pazarlarr
Yazar
ne kadar güzel söylemişsiniz: “Bi süre sonra şunu farkettim ki bu dönemi illa çok verimli geçirmem gerekmiyor. Hiçbir şey yapmasam bile bedenim bir canlı büyütüyor ve bu başlı başına bir mucize. Bu farkındalıktan sonra üzerime nasıl bir rahatlama geldi anlatamam. ” <3
kesinlikle aynı fikirdedim!
ikimize keyifli bir üçüncü trimester diliyorum 🙂
sevgiler
Merhabalar,
Peki benim bu postu gözyaşları içinde okumam:) Haftaya Salı 12. haftam bitecek, her şey o kadar çok kokuyor ki bana, mide bulantısı otobüs tutması gibi ve Covid-19 döneminin stresinden midir, ofisteyiz ama çevremden pek bir anlayış göremiyorum. Bencillik buram buram. Bu da beni çok üzüyor, duygularım tavan olduğundan ekstra ilgi bekliyorum belki de.. Koku ve mide bulantılarının geçmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Kilo aldım ve acilen aktivite yapmalıyım yoksa yuvarlanacağım:( Hadi kop gel II. trimester:) Tam da ihtiyacım olan bu samimi yazınız için çok teşekkürler, sevgiler:)