Efsanevi “Sex and the City” dizisi biteli tam tamına on iki yıl olmuş, en son film yayınlanalı ise beş yıl. Herkes için konuşamam ama bu ikonik dört kadın benim ve yakın arkadaşlarım dünyasında hala günceller. Kendimizi onlardan alıntılar yaparken, dizideki anları hatırlayıp gülüşürken buluyoruz sık sık. Hatta bazen hafta sonları kendimi durdurmayıp koca bir sezonu üzerine de ekstraları izlediğim oluyor. Bu harika diziyi 16 yaşımda keşfettim, 20’lerimde izledim ve izlemekteyim, 30’larımla da çok daha farklı bir akış açısı ile izlemeye devam edeceğime eminim. 🙂
ps: 30’lardan gelen edit – hala bayılarak izliyorum. karakter favorilerim acayip evrildi. Miranda ve Samantha rocks <3
Kadın olmanın aslında ne kadar harika bir şey olduğunu bize gösterdikleri için birbirinden çok farklı ve kusursuzluktan uzak bu karakterlere çok şey borçlu hissediyorum. Kadın olmak, kendi paranı kazanmak, istediğin gibi harcamak, kendi evinde yaşamak, kadın arkadaşlarına önem vermek, bekar olmak, erkekler konusunda seçici olmak, eğlenceli bir sosyal hayata sahip olmak, kendi stilinin olması, işkolik olmak.. gibi bir sürü konuda tabuları yıkarak “neden olmasın?” sorusunu akıllara getirdiler.
Sizler için yıllar içerisinde defalarca ama defalarca severek izlediğim, repliklerini gönülden bildiğim bu harika diziden çıkardığım ana hayat ve stil derslerini özetledim. Mümkünse Cosmopolitan’ınızı elinize alın, stillettolarınızı giyin ve Alica Keys’ten “New York”u açıp arka planda dinlemeye başlayın.. 🙂 Bunlar yoksa yoga taytı ve koca bir kupa yeşil çay da olur tabii. 🙂
1) İlk Önce Kendini Sev
Dizinin ana karaketeri Carrie’yi düşündüğümüzde aslında tam bir anti-kahramandı. Carrie kusursuz güzellikte bir kadın değildi, süper başarılı değildi, zengin değildi, erkekler üzerinde çok etkili değildi ama kendini seviyordu ve mutluydu. Hatta haftalık köşesinde kendisi için bir defasında şöyle yazmıştı “Ben asla saçı her zaman kusursuz gözüken ve beyaz giydiğinde üzerine yemek dökmemeyi başaran kadın olamayacağım.” Başta Carrie olmak üzere, karakterlerin hiç biri kusursuz değildi. Sezonlar boyunca pek çok hatalar yaptılar. Belki de fazlasıyla “gerçek” olmaları nedeniyle onları çok sevip benimsedik.
Birbirinden çok farklı her kadında kendimizden parçalar bulduk ve sevdik. Miranda gibi pesimist bir işkolik veya Charlotte gibi gerçeklerden kopuk bir romantiği bile sevebiliyorsak kendimizi çok kolay sevebilirdik. Dizinin senarist ve yapımcısının kelimeleri ile dizinin felsefesini özetlersek “ Konu, bir hayat tarzını veya bir erkeği seçmekle ilgili değildi…Ana konu kendini seçmekti!”
Bu harika dizi; altı sezon, sayısız olay, mutluluk, kriz ve erkek arkadaş sarmalında bize kadınlar olarak öncelikle kendimizi sevme subliminal mesajını iletti.
2) Bekar Bir Kadın Olmak Harika Bir Şey!
Bu dizi kesinlikle belirli çevreler için “bekar kadın” algısını değiştirdi. Hatta bekar kadın olmayı o kadar güzel ele aldı ki bir ilişki içinde olan kadınları bile kıskandırmayı başardı. Sex and the City’den sonra bekar olmak, istenmeyen ve üzücü bir durum olarak algılanmaz oldu. Bekar kadınlar aynı zamanda başarılı kariyerleri olan, kendi hayatları, arkadaşları ve hobileri olan güçlü kadınlardı. Bu hayata bir erkeğin girmesi; kadının hayatını baştan inşa etmesi demek değil erkeğin bu hayatın bir parçası olması demekti.
Sezonlar boyunca tüm karakterlerin büyük aşkları ve ciddi ilişkileri oldu. Ancak hiç biri bir erkek peşinde kendi kişiliklerini ve kendi hayatlarını kaybetmediler. Aynı zamanda çeşitli bölümlerde, insanları “evli” ve “bekar” olarak sınıflamaya çalışan düz mantıktaki insanlarla çok güzel dalgalarını geçip bizi güldürdürmeyi de atlamadılar. 🙂
3) Kız Arkadaşlar En Büyük Varlığımız
Öncelikle kendim de bir kadın olarak diziden bağımsız bir şekilde bu cümlenin altına her zaman düşünmeden imzamı atarım. Kız arkadaşlarımın beni anladığı gibi anlayacak, onların yerini tutabilecek hiç bir erkek arkadaşım yok, olmadı ve olamaz da. Bu durumun farkında benden çok önce varan senaristler de yıllar içerisinde karakterler arasındaki arkadaşlık bağlarını güçlendirerek geliştirdi.
Biribirinden farklı bu dört kadın her zaman çok iyi arkadaş oldu ve durum ne olursa olsun birbirlerini destekledi. Charlotte ve Samantha gibi çok farklı karakterler zaman zaman gerilse de günün sonunda birlik oldular. Dizinin bir güzel yanı da tüm kadınların birbirlerine “en iyi arkadaşım” demesiydi. Gerçekten de bu dörtlü arasında kim kimin en iyi arkadaşı asla ayırt edemedim.
Dört karakter birlikte; kanser, boşanma, çocuk sahibi olamama ve ölümler gibi kötü olayları atlattı. Durumlar kötüleştiğinde hep bir araya toplandılar. Charlotte’un cafede, gözleri dolarak “Belki de dördümüz bir birimizin ruh eşiyizdir. Ve erkekler güzel vakit geçirip seveceğimiz harika şeylerdir” cümlesi durumu en iyi şekilde özetliyor. Kız arkadaşlarınızı çok sevin, şımartın,uzun vadeli bir ilişki için birbirinize duygusal yatırımlar yapın. Pamuklara sarın onları, asla ihmal etmetin, el üstünde tutun hatta öpüp başınıza koyun. 🙂
4) Gerçek Aşka İnan – Umudunu Yitirip Sıradan Bir İlişkiye Razı Olma
Yıllar içinde yaşanan bir sürü kalp ve hayal kırıklığına karşı diziden aldığım (itiraf edelim Samantha Jones hariç 🙂 ) ana mesajlardan biri de “gerçek aşk”ın dışarılarda bir yerlerde biz kadınları beklediğiydi. İsterseniz 20 isterseniz 70 olun gene de gerçek ve sizi olduğunuz gibi sevecek aşkı aramaktan vazgeçmeyin mesajı itina ile verildi.
Carrie bir bölümde “Eğer dünyanın en kilolu ikizleri bile aşkı bulabiliyorsa, bizim için de hala umut vardır. Dışarıda bir yerlerde bizi olduğumuz gibi sevecek birileri vardır.” diye haftalık köşesine yazarak bu konuda tarafını belli etti.
Kadınların sürekli şiddete maruz kaldığı, hayatları, eğitimleri ile ilgili seçimlerini yapamadığı bir ülkede; gerçek aşkı seçmek ve sıradan bir ilişkiye razı olmamaktan bahsetmem biraz alakasız kalabilir. Ama siz de benim gibi istediği eğitimi almış, kariyeri olan, kendi parasını kazanan ve ilişkilerini kendi seçebilen şanslı azınlıktaysanız bu durumun hakkını verin. 🙂
5) Bağımsız Bir Kadın Olmak için Bütçeni İyi Planla
Diziyi izleyenler hatırlayacaktır Aidan ile Carrie ayrılınca; Carrie oturduğu evi satın almak ya da taşınmak zorunda kalmıştı. Otuzlu yaşlarının ikinci yarısındaydı ve acı bir şekilde hiç birikimi olmadığını farketti. Sonraki adım olarak kazandığı parayı nereye harcadığını düşünmeye başladı; son on yılda ayakkabılara tam kırk bin dolar harcamıştı! Bu duruma gerçekten üzülüp, bütçe yapma ve para biriktirme alışkanlıklarını düzeltti.
Tam tersi bir örnek olan Miranda da, otuzlu yaşlarının ikinci yarısında çılgınca çok çalışarak hukuk firmasında ortak olmuştu ve Upper West Side’da tüm kredi taksitlerini ve peşinatını kendi ödeyeceği 2+1 harika bir ev almıştı.
Bütçe konusunda ideal denge bu iki zıt karakter arasında bir yerlerde olmalı. Kimse hayallerinin evini 30’larında sıfır desteksiz alamaz belki ama kazandığımız paranın bir kısmını biriktirmekte fayda var. Ekonomik bağımsızlık, harika bir şey. Bir defa elde edince bir daha bırakmak istemiyorsunuz. O nedenle bağımsızlıkla birlikte gelen para biriktirme sorumluluğunu da es geçmeyin.
6) Yaşadığın Şehrin Hakkını Veren Bir Sosyal Hayatın & Stilin Olsun
Mükemmel işini, eşini, evini ararken en önemli şey anın tadını çıkarıp arkadaşlarınla eğlenmek. Hedef odaklı olup, henüz sahip olamadıkların için canını sıkmak yerine yaşadığın şehrin hakkını veren bir sosyal hayata sahip olmak eldeki en iyi seçenek. Zaten hayatımızın işi veya erkeği de ilk görüşte karşısında stresli ve suratsız bir insan görmek istemeyecektir.
Bekar ve görece daha az sorumluluklu bir hayatınızın tadını büyük sorumluluklar, bir eş ve çocuklar gelmeden mümkün olduğu kadar çıkarın. Asla dışarı çıkmak, değişik yerler görmek için üşenmeyin. Kendi zevkleriniz, hobileriniz, arkadaşlarınız özetle kendi hayatınıza sahip çıkıp yaşayın.
Şimdi söz sizlerde. Sizin bu diziden çıkarımlarınız neler oldu? Neleri sevip, neleri sevmediniz? Mutlaka yorum bırakın. 🙂
En sevdiğim dizi! Çok güzel yazmışın, Zeynep! Katılıyorum sana. 🙂 Zürih’den sevgiler.
Yazar
çok teşekkürler güzel yorum için, çok mutlu oldum 🙂
Her repliğini ezbere bildiğim, her durumda bir sözünü kullandığım hayatımı şekillendiren dizi. İyi ki satc var, iyi ki bu yazıyı yazmışsın 🙂
Yazar
çok teşekkür ederim, böyle güzel yorumlar alınca çok motive oluyorum 🙂
Diziyi beraber izlediğimiz günler geldi aklima hey gidi günler diyorum.. Beni aldin götürdün o günlere teşekkürler:) iyi ki yazmissin çokta güzel yazmışsın
Yazar
Ne güzel günlerdi, resmen çocuktuk ?? şimdi izleyince daha farklı geliyor ? Çok sağol güzel yorumun için Gözdecim ❤️?
Zeynep merhabalar!:) Seni bulduğum için çok sevinçliyim. Henüz sadece bir kaç yazını okuyabildim. Ve şuan saat 00.37 ‘yi gösteriyor ve inanılmaz uykum var 🙂 Ama yarın ilk fırsatta blogunu incik cincik okumayı diliyorum. Anlatış tarzın, samimiyetin nedeniyle Sex and the City dizisini hiç izlemeyen birisi olmamdan utanarak başlamaya karar verdim. Genelde kadınların ayaklarının yere sağlam basar halini konu edinen herşeyi okumaya, izlemeye tartışmaya bayılırım oysa. Cümlelerim birbirinden alakasız şekilde mi akıyor bana mı öyle geliyor 🙂 Ben yatağıma doğru yol alırken iyi ki böyle güzel bir site daha buldum diye mutluyum. İyi geceler! 🙂
Yazar
Sabah havaalanına gitmek için 5:40ta kalkıp ilk iş bu güzel yorumu okumak beni ne kadar mutlu etti anlatamam ?? çoook teşekkürler ??
SATC yi çok random izleyen kişiler arasındayım, ama karakterlerin oturmuşluğunu ve kendilerinden emin olmalarını hep çok sevmişimdir! Şimdi yeniden izleme isteği uyandırdı bu yazı bende! 🙂
6 dersin en en çok ilkine, ama sonra hepsine katılıyorum bu arada! ??
Yazar
güzel yorum için çok teşekkür ederim canım 🙂 bence hazır havalar soğukken tam hafta sonu maraton yapılası 🙂
Bu şahane dizi daha güzel analiz edilemezdi. 🙂 Her kelimesine katılıyorum 🙂
Merhaba 🙂 Çok sevdiğim bir dizi benim de kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum. Yalnız ben hepsinin birbirinin en iyi arkadaşı olduğunu düşünmemiştim. Carrie onları bir arada tutan kişi gibi geldi hep. Paris’e gittiğinde diğerleri rutin kahvaltıya devam ettiğinde garip hissetmiştim bu yüzden 🙂 Samantha da benim favorim 🙂 sevgiler…
ironiktir 20 li yaşlarımın ortasında ,kimlik bunalımı geçirirken aydınlanmama sebep olan dizidir,çok özlüyorum.
tesadüfen bloğuna denk geldim ve o kadar beğendim ki bırakıp işime odaklanamıyorum şu an 🙂 kocaman sevgiler
Yazar
çok teşekkürler güzel yorum için! aşırı motive oluyorum 🙂
sevgiler
sanirim herkes belirli donemlerde bir parca bu diziyle aydinlanma yasamistir. yazdiginiz gibi 20’li ve 30’lu yaslarin farkli bakis acisiyla yeniden izlenmeli. her kadinin bu 4 karakteri ayni anda barindirdigina inaniyorum. zaman zaman dizinin bolumlerinde de oldugu gibi bu karakterlerden biri on plana cikiyor. ancak onemli olan zitliklarla dolu bu karakterlerin birbirlerini yargilamadan sevmeleri. tipki kendisini tanimis, her ozelligini oldugu gibi sevmis bir kadin gibi 🙂 yorumlariniz ve degindiginiz noktalar harika, aksam eve kosup hemen birkac bolum izlemek istiyorum! :))
16 yaşımda olmama rağmen gelecekte kesinlikle bir dönem dahi olsa Manhattan’da yaşama hayaline beni iten dizidir. Güzel blogunu okurken her izlediğim sahne bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Güçlü kadın profili vermesi , diğer dizilere nazaran epey bir realist olması , karakterlerimizin gerçekten de şehrin hakkını vererek yaşaması unutulmaz olmakla birlikte hepimizin sonucunu tahmin ettiği hatalar da yapmış olmaları onların “beyaz kıyafet giyip yemek yerken üstüne bir şey dökmeyen kadınlar” olmadığını çok iyi gösteriyor. Carrie Aidan’ın evi almasını kabul etmesi evet belki zor durumda tutnulacak bir daldı ancak ben bile izlerken” Carrie gerekirse ayakkabılarını kapıya as ya da git kızlardan birinin evine çök ama sevgilinin sana karşılığında hiç bir şey almadan satın aldığı evi kabul etme !” dedim. Çünkü aslında o da biliyordu eğer kabul ederse ona bu yönden bağımlı olacağını. Aidan biraz harcandı ama zaten bence Mr.Big le kimyaları daha çok uyuyordu. Bu güzel düşüncelere beni tekrardan getirdiğin için teşekkür ederim. Güzel yazının her detayına bayıldım. İyi günler dilerim