Konu gezi işleri olunca bana en çok sorulan sorular şu şekilde oluyor: Kaç ülke/şehir gördün? En sevdiğin hangisi? Seçme şansın olsa nerede yaşardın? Bu soruların hepsinin bendeki cevabı “bilmiyorum”. Ülke saymıyorum, favorim yok – hepsi ayrı güzel. Hala dünyada en güzel ülke/şehir neresi cevabım yok.. galiba henüz oraya gitmedim. Seçme şansım olsa da tek bir yerde sabit yaşamazdım diyebilir(d)im. Sonra San Francisco’yu gördüm! Şimdi nerede yaşamak isterdim biliyorum. Üzgünüm diğer tüm şehirler! 🙂
Peki nedir San Francisco’yu yaşanacak şehirler şampiyonu yapan? Baya dar (49 mil kare diyorlar) ve yokuşlu alana kurulu San Franciso’nun bana sorarsanız en güzel ve özgün yanı insanları. Hippie kültürü bir yerde doğup evriliyorsa, o yeri sarıp sevmek gerek. (#respect) Devamında da bol yeşili, yumuşak iklimi, dünyanın her mutfağından yemekleri, dolu dolu sosyal hayatı, zengin lgbt tarihi ve kültürü ve çok her bir evi defalarca fotoğraflama isteği uyandıran mimarisi diyebilirim. Beni bıraksanız San Francisco hakkında uzun uzun konuşabilirim…Haydi gelin birlikte 30 Maddelik devasa San Francisco Yapılacaklar Listesi üzerinden geçelim.
1)Golden Gate’i Görmek & Üzerine Ayak Basmak
“San Francisco’dayım canıms” demek için ilk iş Golden Gate’i görmek gibi bir algı var. Benim de bu şehre gelmeden aklımdaki en net imge bu kırmızı köprüydü. Hatta işi abartıp şehrin merkezinde olduğunu ve gün aşırı yürüyerek yaka değiştireceğimi filan hayal etmiştim. Baştan belirteyim: öyle değilmiş. San Francisco Körfezi girişindeki bu köprü şehrin merkezinden birazcık uzak. Toplu taşıma veya özel araçla ulaşabilirsiniz. Üzerine ayak basıp karşıya yürümek serbest; toplam uzunluğu 2.7 km. Genelde deniz havasından bol bol esiyor ve üzerinde yürümesi keyifli. Aşırı sıcak, yağmur veya soğuk havada gittiyseniz yürümeden es geçilebilir bence. Arkanızı Golden Gate’e verip San Francisco’da bulunduğunuzu onaylayan fotonuzu çektirdiyseniz, tamamız. Bi’ sonraki maddeye ilerlereyim..
2)Golden Gate Park’ta Doğaya Karışmak
Bu şehre dair en çok ama en çok sevdiğim şey açık ara Golden Gate Park oldu. Yerelleri doğal ortamında gözlemek için bilerek Pazar günü kahvaltıdan sonra gittim. Akşam üstü olduğunda hala her yerini görmemiştim bile! İnanılmaz ama bu parkın yüz ölçümü Monaco ülkesinden daha büyük! “Büyük park” denince akla gelen NY’taki Centrl Park’tan da %40 daha büyük. Golden Gate Park kurulurken politikacılar şöyle demiş “Bu şehirde yer çok dar. Evlerin önlerinde bahçeleri yok, minnacık arka bahçeleri var. İnsanların nefes alması, doğada vakit geçirmesi için devasa bi’ park yapalım.” İnsan gerçekten hayret ediyor..
Park içinde bilim müzesi, Japon bahçesi, Japon çay evi, deniz bisikleti kullanabileceğiniz göl, Ted Talks gibi olayların yapılacağı dev kongre merkezi vb var bir de.. 🙂 Bi’ sonraki maddeye geçmeden rahat birşeyler giyelim.. Buyrunuz..
3)Stow Gölü’nde Kano Keyfi
Parktaki aktivitelerden hangisine katılacağımı şaşırınca tercihimi azıcık spor yapıp, yakından ördek görüp besleyeceğim Stow Gölü’nde kano/deniz bisikletinden yana kullandım. Burası baya devasa, yaklaşık yarım saat – 45 dakikada ancak gecebileceğiniz bir göl. Öncesinde Stow Gölü cafesinde oturup sosisli + patates kızartması ile enerji yüklenebilirsiniz. Sonra pedal çevirerek veya kürek çekerek yakacağız o kalorileri nasılsa. Su aracımıza binmeden ördeklere yem olarak vermelik bir şeyler aldık mı tamamız. 🙂
4)Baker Beach’te Dinlenmece & En İyi Golden Gate Manzaraları
Golden Gate Parkı çıkışı, güneşi epik San Francisco manzarasına karşı batırmak isteyenler onlayn mı? O zaman yolumuzu Baker Beach’e düşürüyoruz. Adının plaj olması sizde beach club, şişme flamingolar vb hissi yaratmasın. Baya bakir ve keyifli bir yer. Su genelde buzz gibi olduğu için daha çok oturmak, keyif yapmak ve manzarayı izlemek için uğranıyor buraya. Ufak bir piknik sepeti hazırlayıp batan güneşe selam vermek için şehrin en iyi noktalarından biri. Ayakkabıları çıkarıp ayakları kuma temas ettiriyoruz. Ohh miss..
5)San Francisco’nun Tarihi Tramvaylarına Binmek
Şehir dar ve bol yokuşlu olunca 1800’lerden beri tramvayla toplu taşıma işini kotarmışlar. Amerika’da bir şeye “tarihi” dediklerinde hep bir doz şüphe ile yaklaşırdım. Ancak bu tramvaylar gerçekten tarihi dostlar. Elektrik öncesi kömür ile bile çalışanları kullanılmış. Hangi model hangi yıldan kaldı, hangi model hangi hatta gider merak edenler için tık tık. Benim gibi modelmiş, yılmış takılmayanları şöyle tramvayın dışına ayakta ve püfür püfür yokuşlarda gitmeye alalım..
6)Şehrin Merkezi: Union Square’de Gezinmece
Gezi notları yazılarımı okuyanlar bilir.. Bir şehrin belirli “merkezi” yoksa mavi ekran verebiliyorum. Bkz: Los Angeles. Neyse efendim, şükürler olsun ki San Francisco’nun herkeslerce kabul gören bir merkezi var: Union Square. Burayı kendinize sıfır noktası belirleyebilir, her semtin uzaklığını buraya göre ölçebilirsiniz. Oh be, yaşasın sol beyin!!
Union Square’de neler var? İlgilenenler için City Bus turları burdan kalkıyor. Rehberli yürüyüş turları için de buluşma noktası burası. Sokak aralarında bir takım eğlenceli mekanlar var. Özellikle geceleri daha güzelleşiyor. Bir de azıcık alışveriş yapalım diyenlere Macy’s, Bloomingdale’s gibi mağaza zincirleri de var.
7)China Town’da Dolaşmak
Union Square’den 1.5-2 km keyifli ve bol inişli çıkışlı yürüyüş sonrası China Town sokaklarındayız. Burası Asya kıtası dışında en büyük & kalabalık Asya komünitesine ev sahipliği yapan yer! Peki neden burada bu kadar çok Asyalı nüfus var? 1850’lerde başlayan “gold rush” (altına hücum da diyorlar) yani Kalifornia eyaletinde çılgınlar gibi altın çıkarma döneminde, Asyalılar iş gücü olarak ülkelerinden getirilmiş. Ancak getiren kişiler bu işi etraflıca planlayamamışlar.. Çünkü o dönemin göç kanunlarına göre göçmenlerin altın madenlerinde çalışması yasakmış! Bunu anca insanları getirdikten sonra farketmeleri de çok manidar. Asyalı dostlarımız da “eh, madem” deyip buraya yerleşip yeni bir hayat kurmuşlar.
China Town’da yürürken başta Çince olmak üzere bol bol yabancı dilde konuşma duyacaksınız. Pekin ördeği, dumpling, ramen vb Asya yemekleri ve bol bol akupunktur ve masaj salonu da göreceksiniz. Şehrin tam merkezinde ufak bi’ (24 blokcuk kadar) Asya molası iyi gelecek.
8)Tin How Tapınağına Ziyaret
Az önceki maddede Asyalı göçmenlerin yasal olarak altın madenlerinde çalışamadığını öğrendik. Bu durum yeterince sıkıntı değilmiş gibi, bir de Asyalı göçmenlerin yaşayabileceği mahalleleri de belli bir alana sıkıştırmışlar. Yani buralar dışına ev yapmak yasak! Ancak Asyalılar süper esnek insanlar.. Çözüm olarak mevcut alana kat çıkmaya başlamışlar. Hatta çıktıkları bu katların birine tapınak bile inşaa etmişler. 1852’de inşa edilen ve türlü depremi atlatan Tin How Tapınağına, elinize bir tütsü alıp uğrayın derim. Bu arada içeride foto çekmek net yasak. Aman diyim…
9)Bir Turist Zorunluluğu – Fisherman’s Warf’a Uğramak
Sıfır noktası kabul ettiğimiz Union Square’den çıktık yola. China Town’u gezdik ve aşağı denize doğru salındık.. istikamet Fisherman’s Warf. Havadaki deniz, tuz ve türlü deniz ürünü kokusundan da burayı bulabilirsiniz. Burası deniz kenarında açık hava AVM’si ve yemek alanı gibi bir yer. Hard Rock Cafe olsun, ünlü karidesçi Bubba Gump olsun, Madame Tussauds olsun.. bilimum vıcık vıcık turistik aktiviteler burada. “Hiç gitmeyin, şehri yaşayın cool olun” demeyeceğim. Karşıdan Alcatraz’ı göreceğiniz, deniz havası alacağınız bu mekana tabii ki de gidiyoruz!
10)Pier 39 ve Deniz Aslanları ile Çıldırmacalar
Warf’ta yeterince gezindiğimize kanaat getirdikten sonra “Pier 39” yazan tabelaları takip ederek deniz kenarı iskelelere gidiyoruz. Önce tam karşıda Alcatraz Hapishanesi’ni görüyoruz. Sonra “au au au” gibi sesler duyup sola yöneliyoruz ve iskelelerde güneşlenir, itişir, yüzer halde onları görüyoruz: deniz aslanları! 🙂 O kadar tombik, tatlı, gürültülü ve farklılar ki. Deniz aslanlarını ilk defa gören insanların tepkileri şu sıralama ile ilerliyor. 1)foto makinesine sarılmak 2)yeterince foto çekince, birini gözüne kestirip bir süre izlemek 3) au au seslerini taklit etmek! 🙂
11)Çikolata Denince Akla Gelir – Ghirardelli
Deniz seviyesinde gezindikten sonra ufacık bir yokuş tırmanma sonrası Ghirardelli çikolatalarının bulunduğu Ghirardelli Meydanı’ndayız. Havada buram buram mutluluk kokusu var. Burada bildiğin çikolata üretiliyor (bkz: alttaki foto). Bir yandan dondurma yapılıyor. Marshmellowlar eritiliyor filan. İnsanın gözü etrafta umpa lumpa’ları arıyor..
Ghirardelli ailesi de “gold rush” döneminde altın çıkarma umudu ile gelmişler. Ancak altın arayışları başarısız sonuçlanınca “bari çikolata” üretelim diyerek San Francisco’ya yerleşmişler. İyi de yapmışlar. Burada oturup çikolata olur, tatlı olur, dondurma olur bir şeyler yemeniz şart. Sonra da hediyelik dükkanından eve götürmelik çikolata alırsınız. Ben rocky road, muz ve vanilya aromalı dondurmalarına kefilim.
Bir de ufak itiraf: sevgili dostlarım buradan İstanbul’a getirdiğim çikolataları tadamadınız çünkü onları evden çıkaramadık…yedik hepsini 😀
12)Buena Vista Cafe’de Dünyanın En Leziz “Irish Coffee”si
Şimdi tane tane anlatıyorum. Biz Amerika’dayız, mekanın adı “Buena Vista” yabi Küba‘nın en bilinen müzik grubunun adı. İmza kokteyli ise İrlanda kahvesi. Evet, beyin yakan bağlantılar. Bu tuhaf üçlüyü bir kenara bırakınca burası hayatımda içtiğim en harika Irish coffee’yi yapıyor diyebilirim. Üstelik ben Irish coffee sevmem bile. Çok büyük, dev ısrarla tavsiye ediyorum. Gitmeniz gerek, denemeniz gerek. Beğenmeyene benden para iade garantisi! Mekan 1932’den beri açık ve herkes bu imza kokteyl için geliyor. Bir bildikleri var…
13)Meraklıları için Alcatraz Ziyareti
Senede en az 1.5 milyon ziyaretçi alan ve pek çoklarına göre San Francisco’ya gitme nedeni Alcatraz. İzole konumu nedeniyle tarih boyunca çeşitli amaçlarla kullanılan bu ada son ve en ünlü olarak Alcatraz Hapisanesi’ne ev sahipliği yapmış. Filmler, diziler ve kitaplarda hikayesi bol bol yer alan bu ada, popüler kültürde baya ikonik bir yere sahip. Deniz yolu ile ulaşıp, yerinde görmek ve tarihini uzun uzun dinlemek isteyenler, yarım gün ayırmayı ve önceden online rezervasyon yaptırmayı unutmasınlar efendim. Rezervasyon ve biletler için tık tık.
Dürüst olmam gerekirse ben burayı hiç merak etmedim ve gitmediğimi söylemem gerek. Robben Adası Hapishanesi ve Nelson Mandela’nın hücresini gördükten sonra hapishane gezme kariyerimi zirvede bırakmak istedim. 🙂
14)En Sevdiklerimden: Haight Caddesi
Hippie kültürünün doğum yeri denince insanlar ve internet araştırmaları size Haight Caddesi’ni gösteriyor. 1966-7 yıllarında çiçek çocukların mesken tuttuğu bu cadde, günümüzde de hippie ortamını ve eğilimlerini kaybetmemiş. Bol bol mural, sokak sanatı, vintage mağaza, plak dükkanı, harika enerjiler (“vibes” dedikleri…) ve hafif dozda marihuana dumanı barındırıyor. Sizlere çok nokta atışı “şunu yapın. şu mekana gidin” diyemem. Burası plan yapmadan gezmelik ve tadını çıkarmalık bir yer. Baya eksantrik sakinleri ve mağazaları var.
15)Ufak Bi’ Alışveriş Molası: Haight Ashbury
Gene Haight Caddesi üzerinde, caddenin alt kısmı olan Haight Ashbury’de vintage veya farklı parçalar için ava çıkabilirsiniz. Mağazalara tek tek girip, bir şeyler aramak bile çok keyifli. Vintage deyince aklınıza sadece giysi ve ayakkabı gelmesin. Harika çay takımları, foto makineleri, dekoratif objeler de var. Kur farkından canınız acıyacak, gözler dolacak.. benden söylemesi..
Bir de özellikle son dönemde yıldızı parlayan Dolls Kill markasının da bu sokakta mağazası var. Sırf bu mağazayı dünya gözü ile gezmek için bile gelinir. Kendinden led ışıklı sahte kürk, hologram yağmurluk gibi ihtiyaçlarınızı başka nereden giderebilirsiniz allasen?
16)Müzik Severler Eklesin- Amoeba Record Shop
Haight Caddesi öyle harika bi yer ki.. “ben Ashbury’de alışveriş yaparken sevgilim/arkadaşlarım sıkıntıdan patlar” diyorsanız onları caddenin yukarı kısmına alalım. Caddenin en ünlülerinden bağımsız plak mağazası Amoeba‘da müzik seven birinin gözlerinin dönmemesi ihtimali yok. Burası plak, CD, kitap, poster, DVD vb içeren devasa hangar gibi bir alan. bkz: aşağıdaki foto
Bu arada bu foto mekanın 5’te 1’ini filan gösteriyor..Dünyanın en büyük müzik koleksiyonuna sahip olmakta övünüyorlar. Burayı baştan sonra gezmek bile başlı başına bir aktivite. En iyisi favori türünüzü belirleyin ve o koridora dalın. Özellikle plaklara aşık olup tez vakitte pikap sahibi olmak isteyeceksiniz. 🙂
17)Zigzaglar Çizen Lombard Street
Burası gerçekten de öyle araçla geçerek geçiştirilemeyecek kadar güzel bir yer. Evet altı üstü bir cadde ama buraya ayak basmak, tepeden kıvrıla kıvrıla aşağıya yürümek başlı başına bir aktivite. Tercihen gün batımına yakın saatlerde gelmek ideal olacaktır. Benim önceden instagramda görüp çok merak ettiğim bir yerdi. Gözlerimle görüp üzerinde yürüyünce anladım ki hiç bir fotosu gerçeği kadar güzel değil. Böyle tuhaf ve harika bir cadde kendiliğinden oluşmuş olabilir mi? 🙂
18)En Sevdiklerimden: Bol Latina(o) Etkili & Hipster Mission District
Başta yemekler olmak üzere Latin her şeye olan sevgim ve ilgim malum. Şehre geldiğim gibi ilk günden koşa koşa Latin mahallelere gideceğim belliydi. Amcak San Francisco’da değişik bir şey olmuş. Latin mahallesine yer yer hipster kardeşlerimiz yerleşmiş ve ortaya baya değişikli bir sentez çıkmış. Bir yanda chemex’te yapılan üçüncü dalga kahve dükkanları, diğer yanda atletli Meksikalı dayılar, bol renkli muraller..Mission Bölgesi’ni gezmek için 1-2 saat ayırabilirsiniz.
Bir de en önemlisi bana kalırsa koca şehrin en iyi tacoları, buritto’ları burada..Ayrı bir yazıda burada yediğim dünyanın en harika yemeklerini anlatacağım..hatta kalın. 😉
19)Mission Dolores Park
Mission Dolores Park, sadece bu bölgenin değil şehrin en popüler parklarından biri. Spor sever San Fran’lılar için tenis, basketbol, tırmanma tepeleri ve duvarı gibi atraksiyonlara sahip. Bir de köpek sahiplerince mesken tutulmuş durumda. Tahta masalarda veya çimler üzerinde piknik yapmak, tepelerden yatıp yuvarlanmak büyük keyif.. Mission Bölgesini gezerken burada ufak bir mola verebilirsiniz. Ev yapacak yerin süper dar olduğu bu şehirdeki güzel parklara kıskanmak serbest.
20)”Beat Nesli” İzlerini Sürmece
Jack Kerouac ve ikonik kitabı Yolda’yı (On The Road) bilenler ve sevenler burda mı? “Beat nesli” kavramını icat eden Jack abimiz 1950’lerde bulunduğu San Francisco şehrinde de izlerini bırakmış. “Beat nesli de nedir kuzum?” derseniz, çok kısaca özetliyeyim. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeraltı edebiyatı olarak başlayan, toplum kurallarına pek de uymayan bi grup yazar ekürisi diyebiliriz. Zamanla çok popüler olup San Francisco şehri ile anılmaya başlamışlar.. Jack abiyi ve kitaplarını çok sevmeme karşı buraya gelene kadar bu kadar detayı bilmiyordum.. Beat nesli ile en ufak alakanız yoksa bile peşime takılın, aşağıdaki iki maddeyi kesinlikle kaçırmamız lazım. Gidiyoruz!
21)İkonik Vesuvio Cafe
İnternette San Francisco’da “Beat nesli yazarların takıldığı cafe” olarak Vesuvio Cafe’yi gördüm ve radarıma aldım. Cafe deyince aklıma Paris’teki Cafe de Flore gibi bir ortam geldi nedense. Sandım ki sokağa bakan minnoş masalarda şarap veya sütlü kahve yudumlayacağız. Ama Vesuvio, “beat” sıfatının hakkını verdi. Baya parti, dans, renk ve çılgınlıydı! Mutlaka bir akşam burda partilemenizi şiddetle öneriyorum. Çok iddalı bir cümle kurarak bu konuyu kapatıyorum: HAYATIMIN EN ÇOK EĞLENDİĞİM GECELERİNDEN BİRİYDİ.
22)City Lights Kitap Evi
Beat abilerimiz ablalarımız sadece partilemiyordu tabii. Yazarlar sonuçta ve yazdıkları her şeyi alabileceğiniz bir kitap evi var: City Lights. Buraya yolunuzu düşürüp raflar arasında bir gezinin. Bir de üst kattaki yeni jenerasyon beat yazarlarının kitaplarını bulabilirsiniz. Ayrıca klasik şehir rehberleri harici alternatif ve eğlenceli San Francisco rehberleri arayanları da buraya alalım. Bana bu kadar beat etkisi yetmez derseniz bir de Jack Kerouac ve Beats müzesi var: tık tık
23)Komedi Kulübü – Cheaper Than Therapy
İngilizce konuşulan ülkelere dair en sevdiğim aktivite gece olunca Komedi Kulübüne gitmek galiba.. Genelde tuhaf bi’ şekilde yer altında bir katta, ufacık ve havasız bir salona tanımadığım insanlarla sıkışıyorum. Kişi başı 2-3 adet arası kokteyl tüketiyoruz. Normalde gün ışığında yapılmayacak politik açıdan yanlış, seviyesiz şakalara gülüyoruz. Kendiyle dalga geçmeyi, gülüp eğlenmeyi bilen ve seven memleketlerde olduğu gibi San Fran’da da komedi kulüpler çok güzeldi. Benim favorim; kendimi durduramayıp 2 defa gittiğim Cheaper Than Threapy oldu. Bu şehrin Trump’ı ne kadar sevmediğini çok net anladım. 🙂
24)Presidio Parkı & Aşıklar Geçidi
Golden Gate’e tepeden bakan devasa Presidio Ulusal Parkı, bol yürüyüş ve biraz terlemek için görülmesi gereken yerlerden biri. Hem tüm fiziksel çabaları, harika manzaralarla ödüllendiyor. Buraya “ulusal park” denmesinin nedeni devasa bir alana yayılması ve her yeri gezeceğim derseniz uğrayacak 84 adet yer olması! Dört bölgeye bölünmüş bu devasa ulusal parkta yapılacaklar listesine şuradan ulaşabilirsiniz. Fazla yormayacak ve keyifli bir aktivite arayanlara benim önerim Aşıklar Geçidi (Lovers’ Lane). Yaklaşık 1 km süren bu yürüyüş yolu baya keyifli. Sonbaharda doğa show yapmaya başladığında gidip görmek gerek. 🙂
Dar alanda, bol yokuş üstüne kurulan bu şehirde bu kadar devasa parklar olması bile aşık olmak için yeterli…
25)Castro Mahallesi Keşif Yürüyüşü & Castro Sineması
Konu parklardan ve medeniyetten açılmıştan LGBT hakları ile devam edelim dostlar. Castro Bölgesi 1950’lerden beri şehrin “LGBT” yerleşim bölgesi olagelmiş bir yer. Canlı ve renkli barları, restoranları, dükkanları ve yetişkin oyuncakları (anladınız siz) satan mağazaları ile gezilip görülesi bir yer. Özellikle güneş batınca gittiğinizde her metre karesinden enerji fışkıran bir bölge. Bir de burada ikonik Castro Sineması var. Sırf binanın içini görmek için bile filme bakmadan bilet alıp gezmeniz öneriliyor pek çok yerde. Ben sinemaya gitmedim ama akşam renkli gece hayatında partiledim. Şiddetle öneririm.. 🙂 Bir de denk gelirseniz buradaki onur/pride yürüşü baya büyük & efsanevi oluyormuş. Bkz aşağıdaki foto: onur yürüyüşü öncesi belediye yaya geçitlerini boyarken… Bir San Francisco bir de Nordikler’deki medeniyeti kıskanmaktan çatlayabilirim..
26)Harvey’s (Milk) Bar
Castro Mahallesinde partilemek demişken mutlaka uğranması gereken bir nokta: Harvey’s. Eş cinsel olduğunu açık bir şekilde paylaşan politikacı Harvey Milk’in kendi işlettiği barı burası. Filmi izlemiş veya hikayesine hakimseniz zaten mutlaka uğramak isteyeceksiniz. Her müşteriyi tanıyan ve tek tek ilgilenen hayat dolu bu adamın barını dünya gözü ile görmek de ayrı bir deneyim. Ayrıca bu bar gelirinin bir kısmını çeşitli hayır kurumlarına bağışlıyor. Çalışanlarla biraz muhabbet etme ve ilham alma niyetindeyseniz akşam üstü, sakin saatlerde gidin. Size gözleri parlayarak Mr Milk’i anlatsınlar..
27)Washington Square Park’ta Yatıp Yuvarlanmaca
San Francisco’nun devasa parklarının aksine gördüğüm en ufacık park Washington Square Park olabilir. Merkezi konumu nedeniyle günün her saatinde oldukça kalabalık. Özellikle öğle yemeği arasında yakın iş yerlerinden yemeğini kapan geliyor. Bir de parkta ücretsiz ve hızlı wifi olması sayesinde freelancer’lar ve macbook’ları her daim buradalar. Yürümekten yorulup, yerellere laf atıp muhabbet açmak istediğinizde geliniz efendim.
28)SF MOMA: Modern Sanat Müzesi Gezisi
New York’tan blip sevdiğimiz Modern Museum of Art yani MoMa’nın bir de San Francisco versiyonu var. SF MoMa‘da güncel sergi ve aktiviteleri şuradan takip edebilirsiniz. Kalıcı sergilerinden 1960 sonrası Almanya ve Pop Art en sevilenleri. Elinize sıcacık kahvenizi alıp ve keyifle MoMa’yı gezmeye başlayın. Yalnız sergiler aşırı büyük, yarım günü burada geçirmek istemiyorsanız biraz seçici davranmanızı öneririm. 🙂
29)Kiliseden Bozma Gece Kulübünde Paten Kayma Deneyimi
The Church of 8 Wheels, eskiden kilise olan bir alanın gece kulübüne çevrilmesi ile oraya çıkan patenle dans edilen bi’ tür eğlence merkezi. Ben buraya gidemedim ve dev içimde kaldı! İnternet araştırmalarımdan ve izlediğim video’lardan herkesin ne kadar eğlendiğini gördüm. Ayrıca paten kayıp dans ederek kalori yakmak da cabası.. Aklımı kurcalayan tek soru alkol tüketimi ile patenler üzerinde dengede durmanın ilişkisi??
30)San Francisco Körfezi Üzerinde Güneşi Batırmak
İster deniz kenarında, ister bir tur teknesinde veya denize tepeden bakan mekanlarda veya kıvrıla kıvrıla inen Lombard Street’te.. hiç farketmez. San Francisco Körfezi üzerinde batan güneşi izlemek çok keyifli. İleri medeniyet, farklılıkların sayılıp sevilmesi, insanların birbirine değer vermesi, bol yeşili, tramvayları ve dik yokuşları ile bu şehir çok güzel.. İyi ki de var.
Şimdi söz sizde – Siz de sevdiniz mi San Francisco’yı? SF’e gitme isteğiniz arttı mı? Gidenlerin güzel anıları var mıdır? Mutlaka yorum bırakın!
ps: tüm yazılardan haberdar olmak & beni takip etmek için instagram sayfam: zeyneppcans
Facebook sayfam: zeynepcansoylucom
Süper bir paylaşım olmuş, uzun zaman olmuştu SF’e gitmeyeli, her yer tek tek gözümde canlandı sayenizde, ellerinize sağlık. Eğer geziniz devam ediyorsa birkaç tavsiyem var, Golden Gate Köprüsü’nden geçerek ulaşabileceğiniz Sausolito’ya mutlaka gidin ve keyifli bir öğle yemeği ısmarlayın kendinize. Bir de şehir merkezinde, Powel St. üzerindeki Kimpton Sir Francis Drake Hotel’in üst katındaki Starlight Room’da mutlaka bir akşam içkisi alın. Bol keyifler….