Bitmeyen Trajikomik Hikaye: Seyahatlerde Başımıza Gelen Türlü Sağlık Olayları ve Seyahat Sigortası

0
shares
Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+
Bu Nedir?

Öncelikle bu yazıyı yazmayı çok istedim, hatta kafamda bolca yazıp sildim diyerekten başlamak isterim. Yazmak istedim çünkü sık seyahat edince seyahatlerde hastalanmak ve yolda insanların başına gelebilecek terslikler konusunda çokça deneyim birikiyor. Son on yıllık seyahatlerimizin en önemli üç deneyimi sayılabilecek birbirinden farlı sağlık ve seyahat sigortası ilişkili deneyimini anlatmak istiyorum. Bu deneyimlerin hepsi birbirinden farklı, heyecanlı ve olaylı. Koskoca sigorta şirketine dava açmamdan, otel odasında dikiş atılmasına kadar uzanan geniş yelpazede olaylar var. Biraz güler eğlenir, seyahat sigortası hakkında fikir edinir ve her şeyin sonunda bir şekilde çözüme bağlanacağını hissederiz diye düşündüm.

Aklınızda soru işarati kalmasın diye de belirmek isterim: bu yazı seyahat sigortası şirketi veya şirketleri ile sponsorlu bir içerik değil. Ki birazdan bazılarını övüp bazıları hakkında negatif duygularımı paylaşacağım. Okuyacağınız deneyimler bolca komedi, drama, beklenmedik durumlar karşısında hızlıca adapte olup çözüm bulma içerir diyorum ve ilk olayımızla başlıyorum.

Güney Afrika Seyahati ve Sigorta Şirketi ile Davalık Olmam

2016 yılında 7-8 günlük doğayla iç içe harika bir Güney Afrika seyahati yaptık. Balina izleme deneyiminden, kafesli köpek balığı dalışına, Cape Town’u gezmeceye kadar harika bir seyahatti. Ancak seyahatin ortasında gerçekten bilinmez bir neden çok hastalandım. Zehirlenme gibi birşeydi. Hem bolca istifra hem de ishal. Normalde bozuk balık, SKT’si geçmiş yoğurt gibi iddialı şeyler yese bile zehirlenmeyen ben odaya kapanıp 24 saat çıkamayınca korktum.

Seyahat sigortamı da yanıma alıp en yakın hastanenin aciline attım kendimi. Testler ve bir adet serum sonrası aslında zehirlenmediğim, virüs de olmadığı nedensiz birşey olduğu açığa çıktı. Doktorun teorisine göre bu kıtanın yemekleri, suyu benim sindirim sistemime uygun değildi. Sebze, meyve gibi taze şeyler yememi ve her türlü eti yasakladı. Hatta sen markete git normalde kendi ülkende de adığın Pringles, Evian, M&Ms gibi bildiğin markaların abur cuburlarını, sularını al onlarla beslen bile dedi. Serum ve bulantı ilaçlarımı da alıp odaya geri döndüm. Gerçekten de yemek yerine paketli ve bilindik gıdalara geçince düzeldim. Seyahatin tadını çıkarmaya geri döndüm ve her şey süperdi.

Sonra İstanbul’a döndük. Hiç acele etmeden 1-2 hafta sonra maaş hesabım, kredi kartlarım vb olan bankanın (bilerek isim vermiyorum) iş ortağı sigorta şirketine belgelerimi yolladım. Güney Afrika randı o zamanlar uygun fiyatlı olduğu için 200 TL civarı bir ödeme düşüyordu sigortaya. Belgeleri yolladım ve bu işi tamamen unuttum. Yaklaşık bir ay sonra bir eposta aldım. Çok jenerik bir dille hiç önem verilmemiş gibi “ishal ve istifra acil durum değildir. sigorta ödemeyecektir.” minvalinde bir şeyler yazıyordu.

Bir terazi burcuna en yapılmayacak iki şey yapılıyordu. Hem de içiçe! KABALIK ve HAKSIZLIK!!!11!!!! Sinir tepeme çıkmıştı. Bankamı aradım ve sigorta şirketini şikayet ettim. Şikayet dosyası açtılar ve bir ay sonra kelimesi kelimesine aynı cevabı aldım. Sinirden delirerek iş yerimden yarım gün izin aldım. İstikamet: Beykoz Tüketici Mahkemesi.

Öncesinden google araştırmalarımla güzelce dilekçemi yazdım. Hakem heyetine verdim. İçim soğumadığı için bir de gidip uzun uzun yüzyüze anlattım. Bana sözlü olarak hak verip kararın 2 ile 6 ay arasında sonuçlanıp, sonucun eve mektup ile gönderileceğini söylediler. Aylar geçti geçti geçti.. ve mektubum geldi. HAKLIYDIM!!! Posta kutumuzdan mektubu alıp eve bir çıkışım var. Sanırsın Erin Brockovich’im. Miktar az çok demedim, haksızlıkla savaştım. Nasıl mutluyum!

Hemen sigorta şirketini aradım beni nasıl ordan oraya yönlendiriyorlar. Mesajınızı aldık arayacağız filan diyorlar. Sigorta şirketini iki günde bir arıyordum. Tam iki hafta bekledim. Bir Cuma günü öğlen saatlerinde sabrımın son noktasına ulaştım. Olanları iki paragraflık bir yazıya döküp hem banka hem de iş ortağı sigorta şirketinin yönetim kurulunda kim varsa hepsine tek tek linkedin’den mesaj olarak attım. Sigorta şirketinin genel müdür yardımısı 5 dakika içinda yazılı, sözlü her kanaldan döndü. Yarım saat içinde param faizi ile (ki bunu talep etmemiştim) yattı. Sonra diğer yönetim kurulu üyeleri de döndü. Bu durumun tekrarlanmaması için önlem alacağız bıdı bıdı dediler. Sizce bir daha o bankada mevduat tutar veya o sigorta şirketine birşeyimi sigortalatır mıyım? Biiip! Hayır!

Amerika ve Dehşet Verici Sağlık Sistemi

Takvimler 2017’yi gösterdiğinde ikinci uluslarası sağlık krizimiz vuku buldu. sdsdghsfh. Tamam tamam abartmadan anlatıyorum. 2017 yılı Ağustos sonu Los Angeles‘ta gezmek, San Francisco‘yu dünya gözü ile görüp aşık olmak ve her şeyi yemek ve en önemlisi Las Vegas’ta nikah tazelemek için batı yakası yolunu tuttuk.

Ülkeye girişimiz Los Angeles’tan ve yerel saatle geceye doğru oldu. Bu arada yakın zamanda bolca seyahat etmekten ve iş temposundan biraz hasta gibiydik. Benim uzun uçuşta tansiyonum düştü. THY hostesleri sağolsun beni en arkada yatırıp ayaklarımı havaya diktiler. Böyle olaylı bir yolculuktan sonra azıcık uyuduk ve sabahın köründe uyanıp 7/24 açık olan Amerikan “diner”larından birine gittik. Gözümüz döndüğü için yumurta, bacon, krep, waffle ne varsa yedik. Bende bir sorun olmadı.

Ancak Atıl çok kötü hissetmeye başladı. Kolunu kaldıramıyor, yataktan çıkmıyor ve hiç birşey yiyip içmiyor durumdaydı. Zehirlense bir şekilde sistemi dışarı atar acaba ne oluyor diye beni bir panik aldı. Artık üzerinden bolca zaman geçtiği için itiraf edeyim: apandist sandım. Ona söylemedim ama operasyon geçirme ihtimaline karşın google’dan en iyi görünen hastaneyi seçtim ve ilk übere atlayıp Atıl’ı çekiştirerek oraya götürdüm. Hastanenin adı Cedars-Sinai Medical Center idi. Geçen sene ünlü blogger Chiara Ferragni orada doğum yapınca anladım baya premium bir yer seçmişim. 🙂

Öğlen saatlerinde giriş yaptık. Yaptık yapmasına da acil bölümü ülkemizde bildiğimiz gibi değil. Acil’in yataklı, doktorlar, serumlar ve hemşireler olan kısma girmek için oturup beklediğiniz bir salonu var. Haydi olabilir, neyse dedik. Ama burada Atıl iki büklüm bir saate yakın bekletildik. Çünkü vakaları doktorların yoğunluğu, durumun ciddiyeti gibi (çok de emin değilim. paşa gönüllerinin keyfi de olabilir) kriterlere göre sıra ile alıyorlar. Mesela “göğsümde ağrı ve sol kolum uyuşuyor” diyen orta yaşlı adamı da baya beklettiler!

Bir şekilde acile açılan o sihirli kapıdan geçtik. Ama gene de herhangi bir doktora, kan testine, teşhise vb yaklaşamadık. Burada da öyle özel bir bölmede filan değil ulu orta duran sedyede bir saat daha bekledik. Sonunda stajyer doktor geldi. Dertlerimizi dinledi ve kan ve idrar testi istedi. Testleri vermek için bir saat daha bekledik. Bu arada ben sürekli doktorları sıkıştırıp çağırıyorum. Baktım şirretlik çalışmıyor gidip otomatlardan sıcacık kahve, oreo vb alıp yalakalığa vurdum kendimi. Bu şekilde bir hasta bakıcı ve stajyer doktoru kendi safıma çektim. Sedye için temiz çarşaf seti ve testler çıkar çıkmaz beni bulacaklarının garantisini aldım.

Bir noktadan sonra acilde pencere olmadığı ve sürekli neon ışıklar altında olduğumuz ve Atıl’ın durumu ile ilgili stres olduğum için zaman algımı yitirdim. Sanırım acile girişimizin üçüncü ya da dördüncü saatinde ilk tecrübeli doktorumuzu gördük. Beşinci saate yakın da teşhisimizi aldık. Teşhis: gıda zehirlenmesi. VAY BE!!! HİPOKRAT SİZİNLE GURUR DUYUYOR!!11!! Altıncı saat içindeyken serum aldık. Ama hatırlatmak isterim şehrin en pahalı hastanelerinden birinde acilde bir perdemiz bile yok. Suda süzülen kayık gibi sedye yol ortasında duruyor. Benim sandalyem zaten yok. Ayakta duruyorum veya sedyeye ilişiyorum.

Saatler ilerledikçe Atıl’ın uykusu geldi. Zaten LA saati ile gece oluyordu. O kadar battaniye – çarşaf vb yoktu ki.. Kendi kot ceketimi suratına örtüp sedyede ona sokurarak ısıttım ve uyuttum. Uyuyunca ben gele doktor kovalamacama geri döndüm. Serum bitince her şey ok miydi? İlaç gerekli miydi? Bundan sonra ne yesindi? Bunları da öğrenmem şaka değil bir altı saat daha aldı. Ki geliştirdiğim türlü taktiklerle en çok hizmet alan hasta bizdik! Benden sonra Amerikan dostlarım da doktorları darlamaya başladı. Kaderlerini kabullenip öylece beklemeleri baya tuhafıma gitti.

LA saati ile sabaha karşı 3 olunca elimde ilaç reçetem, yapılacaklar listem ve her şeyden habersiz uyuyan kocam vardı. On iki saatten fazla kalıp, Türkiye’de olsak yarım saatte çözeceğimiz işi çözdüm. Atıl’ı uyandırmadan çıkış yapmak için vezneye gidince astronomik ücreti (merak etmeyin başka ve çok güvenilir bir sigorta şirketi kuruşu kuruşuna ödedi) iki saniyede tahsil ediverdiler ama. Konu ödeme olunca işler ışık hızındaydı!

Sabaha karşı otele döndük. Atıl perişan haldeydi ve benim Vans ayakkabılarımın arka bilek kısmı ayakta durmaktan kan içindeydi. Sabahı bekleyip ilaçları aldım ve marketten sağlıklı taze sıkım meyve suları, alkali sular, kraker gibi mide bulantısı önleyici vb vb şeyler aldım. Atıl uyanınca bol sıvı tüketimi, doğal vitaminler, juice’larla onu iyi etmemi ve asla hastaneye geri götürmememi istedi. Ki ben de öyle yaptım. Umarım bir daha Amerika’da hastanelik olmayız. Alternatif tıp daha iyi gibi sanki.. 🙂

Filipinler El Nido’da Doktor Kayıkla Gelir..

Son ve en güncel anımız da 2019 yılı Şubat ayında gittiğimiz ve özellikle benim yerel halka bayıldığım Filipinlerden. Doğası Cennet, İnsanı Minnoş Filipinler Hakkında İlginç Bilgiler yazımı okumak için üzerine tıklayabilirsiniz. Filipinler’in sırt çantalı kasabası olarak bilinen deniziyle ve doğasıyla epik bir yer olan El Nido şehrinde (bildiğimiz anlamda şehir değil ama neyse) ilk günümüzün sabahı kahvaltımızı etmiş buzlu kahve eşliğinde yapılacaklar listemize nereden başlasak diye konuşuyorduk. Atıl’ın seçimi ile Las Cabanas plajı ve meşhur zipline deneyiminden başlayalım dedik. (evet bir isim yaklaşıyor. farkettiniz)

Yüksekten korktuğum için zipline işine hiç bulaşmadan plajda yerimi alıp Atıl’ı beklemeye başladım. Bir süre sonra geldi çok sakince kaydı. Sonra başka insanlar da geldi. Zipline bitince herkes ileride kocaman bir kaya oluşumu üzerine iniyo ve deniz sığ olduğu için yürüyerek plaja geliyordu. Bir sürü insan geldi. Bekle bekle Atıl yok. Biraz daha bekleyip güneş altında iyice kavrulunca yürümeye başladım kayaya doğru.

Atıl da karşıdan geliyordu. Zipline bitince kask kafasındayken mekanizmaya çarpmış ve alnı kanamış. Oradakiler de alnını temizleyip yarabandı yapıştırmışlar ama kanama bir türlü durmamış. Alnındaki yara hala hafiften kanıyordu. Çok acı yok ama kanıyor dedi. O güne normal devam ettik. Plajda vakit geçirdik. Akşam güneşi batırmaya güzel bir bara gittik. Orda da sanki hafif hafif kanıyordu. İçime bi’ kurt düştü.

Akşam yemeğinden sonra otele gidince resepsiyona doktor/revir var mı diye sordum. Yoktu. Yarın hastaneye gidersiniz dediler. Google’dan hastaneye bir bakayım dedim. İyi ki de bakmışım imkanı yok Atıl’ı oraya götüremem. Ki enfeksiyon kapma riski olan bir yara konumuz. Odaya doktor çağırsak ve steril aletlerini getirse diye sordum. Garipsediler ama bir doktoru aradık ücretini söyledi tamam dedim ve yola çıktı. Motorlu kayığı ile gelecekmiş!

Umarım birşey değildir diye Atıl’ı ve aslında kendimi sakinleştirerek bekledim. Doktor ve yanında lise öğrencisi olacak yaşlarda gözüken yardımcısı geldiler. Adam nasıl huzurlu nasıl rahat size anlatamam. Sanki buddha. Bu kadar saattir kanamanın durması iyi değil dikiş atayım dedi. Bu arada odanın bahçesinde oturuyoruz. Buracıkta atayım dedi. Yok dedim içeri geçelim. Kapıyı camı kapatayım etrafa alkoller dökelim. STERİLİZE!! Eh madem o zaman tamam dedi.

Atıl’ı yatağa yatırdık doktor, yardımcısı ben tepesindeyiz. Benim iPhone fener ışığımla dikiş atılacak. Son anda huzur küpü doktorumuz farketti ki anestezi yok. Asistanını alıp kasaba merkeze yürüdüler. 20 dakika sonra geri geldiler ve dikiş atıldı. Doktor bu arada Türk dizilerinden girdi, hem Asya hem Avrupa’da topraklarımız olmasından bağladı ve siyasetten çıktı. Türkiye hakkında bu kadar çok şey bilen adama karşın Filipinler hakkında “mangosu çok güzel eheheh” bilgimizden biraz utandım.

Pansuman için bana gerekli malzemeleri verdi ve enfeksiyona karşı antibiyotik bıraktı. Yalnız o kadar az ilaç ve malzemeyle ben bir pansumanı zor yapardım. Doktoru yolculadıktan sonra kasabaya yürüdüm. Tüm eczaneleri gezdim (4 adet var – aslen market ufak bir köşe eczane) kafama göre malzemeler, ilaçlar topladım. Şimdi ülkeden çıktığım için itiraf edebilirim ki bazı reçeteli ilaçları reçetesiz aldım… (#truestory)

Biz pansumanları ve ilaç tedavisini güzelce uyguladık. Bir kaç gün daha yavaştan alıp bol bol mango, hindistancevizi, plajda yürüyüşler yaptık. Plajdaki satıcılardan hasır şapka da aldık Atıl’ın alnını tamamen kapatacak. İki gün sonra hayat normalde döndü ve El Nido yeniden çok eğlenceli oldu.

Uçaktan İstanbul’a iner inmez bir hastaneye girip dikişi gösterdik. Çok kaliteli bir dikiş olduğunu ve çok iyi baktığımızı söylediler. Kayıkla gelen huzur küpü doktorumuz sayesinde Amerika’nın en iyi şehirlerden birinin en şık hastanesinde alamadığımız yardımı tropik bir kulübede almıştık. Bu deneyimden zamanlıca yardım istemenin önemini ve özellikle farklı kültürlerde insanları hemen yargılamamayı öğrendik.

Şimdi söz sizde. En çok aklınızda kalan hikaye hangisi oldu ve neden? Sizin seyahatlerde başınıza sağlıkla ilgili gelen değişik olaylar nelerdir? Nasıl idare ettiniz? Neler hissettiniz? Herkesi yoruma bekliyorum.


Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+

3 Comments

  1. Gökçe
    Nisan 8, 2019 / 6:30 pm

    Merhaba, yazi harika olmus. Yasadiklariniz icin cok gecmis olsun. Simdiye kadar ben de sizin gibi hep aktif kullandigim bankaya guvenerek sigorta yaptirdim. Henuz yurtdisindayken basima bsey gelmedi sukur. Fakat ben bu yazidaki sigorta isimleri direkt verilmese de, hangi acenta/banka dan seyahat sigortasi onerirsiniz onu cok merak ediyorum 🙂

    • zeynepcansoylu
      Yazar
      Nisan 8, 2019 / 6:33 pm

      güzel yorumunuz için teşekkürler. sigorta konusu detaylarını instagramdan dm’leşelim 🙂

  2. Betül
    Nisan 10, 2019 / 8:10 pm

    Merhaba elinize sağlık aklımda en çok amerika kaldı, hatta bana kal geldi okuyunca . Hep Avrupa da dolandık daha uzak diyarlara gidemedik (onu da halledilecem tez zamanda) başımıza da bişey gelmedi şükür. Memnun kaldığınız sigorta şirketini bekliyoruz . Sevgiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bumerang - Yazarkafe