Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri

0
shares
Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+
Bu Nedir?

İtiraf edeyim tarihle en çok ilgilendiğim zamanlar tarihi karakterlerin daha insani yönlerini, tutkularını ve zaaflarını öğrendiğim zamanlar oluyor. O dönemdeki insanlar neler giydi, neler yedi, aşklarını nasıl yaşadı, sosyalleşmek için neler yaptı gibi detay gözükebilecek konular benim ilgilerimin tam merkezinde. Özellikle ilişkiler konusunda süper meraklı bir karakter olarak, insanlık tarihinde “aşk” denince akla gelenleri Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri konusunu araştırdım ve sizler için  araştırıp derledim sevgili dostlar.

Sevgililer günü yaklaşmaktayken siz de kendinize bir on dakika ayırın, dış dünyadan soyutlanın. Elinize kahvenizi alın, bir köşeye çekilin. Yakın bir dostunuzun gönül işleri maceralarını dinler ve akıl verir tonda Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri yazıyısını okuyun. Her hikayeden kendine bir adet iyi, bir adet de ders olacak nitelikte sonuç çıkarmayı da ihmal etmeyin.


Aziz Valantin – Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri konusundan bahsederken “Sevgililer Günü/Valantines Day” kavramını biza kazandıran Aziz Valantin’den bahsetmemek olmaz. MÖ 270 yılı civarlarında yaşayan Aziz Valantin, Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanla savaştığı dönemde Katolik bir papazdı. Süregelen çok sayıda savaş nedenilye Roma İmparatoru Claudius erkekleri askere çekmek amacı ile evliliği yasakladı. Çünkü evli erkekler, savaşlara katılmak için gönüllü olmak yerine aileleri ile kalmayı tercih ediyorlardı.
Claudius’un evliliği yasa dışı ilan etmesi Valantin’e o kadar akıl dışı ve saçma gelmişti ki.. Bu karara gizliden başkaldırarak çiftleri gizlice evlendirmeye başladı. Gizlice yapılan bu evlilik seremonisinde Valantin, hem papaz hem de nikah şahidi görevlerini üstleniyordu. Valantin’in ünü kısa sürede yayıldı ve “aşıkların dostu” olarak anılmaya başladı. Ancak bu ün nedeniyle, imparatorluk tarafından yakalanıp hapse atılması ile son buldu. Hapis günlerinde imparator Claudius, Valantin ile görüştü. Ancak Valantin geri adım atmayıp sevgiyi ve yaptıklarını savundu. Bu nedenle de maalesef idam edildi. İdamından önce, son bir mektup yazmasına izin verildi. Veda mektubunda, sevgiye ve aşka olan inancını savunup mektubu “From Your Valantine / Sizin Valantin’den” diyerek bitirdi. İlerleyen zamanda idam edildiği 14 Şubat tarihi Aziz Valantin/Sevgililer Günü ilan edilerek aşka ve sevgiye inanan bu cesur papazın anısına kutlandı.

Kleopatra ile Antonius – Kleopatra’yı detaylıca araştırmadan önce kulaktan dolma olarak çok çekici, femme fatal, erkekleri büyüleyen ve sadece güzelliği ile bir yere gelen bir kadın olarak hayal etmiştim. Çok büyük hata etmiştim. Sanılanın aksine Kleopatra güzellikten uzak çok sıradan görünüme sahip olduğu ancak muhabbeti, zekası ve enerjisi ile herkesi büyüleyen bir kadınmış.
Sezar ile birliktelikleri, Sezar’ın suikast sonucu ölümü ile sona erdi. Sezar’ın ölümünden sonra yeğeni Mark Antonius politik açıdan nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini konuşmak üzere Kleopatra ile bugün Tarsus olarak bildiğimiz bölgede buluştu. Bu buluşma aşklarının ve efsanelerinin de başlangıç noktası oldu.
Antonius, hemen ilk görüşmede aşık olup Roma’ya geri dönmek yerine Kleopatra ile Mısır’a döndü. Ancak Roma’da devlet başkanı Oktavian’ın kızı ile nişanlı olması gibi küçük bir detayı atlayıvermiş aşık olunca. Gücünü iyice sağlamlaştırdıktan sonra Oktavian, Kleopatra ve Antonius’un ordularına savaş açıp yendi. Yunanistan bölgesinden Mısır’a kadar geri çekilen çift gene de kurtulamadılar.
Mısır’a döndüklerinde de Oktavian ile savaş devam etti. Saklanma dönemlerinde Kleopatra’nın intihar ettiğine inanan Antonius, kendisini kılıcını karnına saplayarak öldürdü. Antonius’un ölümünden sonra Oktavian, Kleopatra’yı esir alıp hapsetti. Kleopatra da burada hücresine yardımcısının gizlice soktuğu zehirli yılan ile kendisini öldürdü. Aşıklar en azından sonraki yaşamda kavuşmaları için yan yana gömüldüler.
Binlerce yıl sonra bu hikayeyi araştıran biri olarak kendimce aralarındaki duygunun “gerçek aşk” olduğuna ikna oldum. Bir kere verilen çok sağlam: fiziksel güzelliğin ötesinde duygusal bir bağları var ve ilk görüşte aşık olup aşklarının peşinden gidecek kadar cesurlar.

Paris ile Helena – Yunan mitolojisinde Turuva’nın düşüşünün nedeni olarak gösterilen bu aşkın kahramanları; Turuvalı Prens Paris ve Spartalı Kraliçe Helena. Mitolojiye göre Paris’e üç tanrıçadan birini seçmesi söylenir; Hera, Atina ve Afrodit. Paris, tipik bir erkek gibi, en güzel olan Afrodit’i seçer. Afrodit de ona dünyanın en güzel kadınına sahip olacağının garantisini verir. Ancak dünyanın en güzel kadını o dönemde Sparta kralı Menelaus’un eşi Helena’dır.
Sparta’ya gittiğinde Helena ile tanışan Paris, aşık olup Helena’yı kaçırır. Durumu Menelaus farkedince savaş çıkar. Savaş için Yunan devletleri birleşir. Turuva’nın düşüşü de başlamış olur. Savaş sonucunda Paris ölümcül bir şekilde yara alır, Menelaus da karısını geri alıp Sparta’ya geri döner.
Bu hikayede hep Helena’nın ve duygularının geri plana atıldığını düşünürüm. Gerçekten güzeller güzeli Helena’nın aklından ne geçmiştir? Yaşadığı dönemde en güzel kadın olduğu için kendisini krallar arasında takas edilen bir eşya gibi hissetmiş midir? Paris’e aşık mıdır? Sparta’yı nasıl bir gecede bırakmıştır? Geri dönünce neler olmuştur?

Napolyon ile Josephine – Tarihe geçen en ünlü komutanın aşk hikayesi beklenenin aksine, listedeki diğerleri gibi süper tutkulu ve efsanevi değil aslında. Napolyon 26 yaşındayken kendi sosyal statüsü yükseltecek, zengin ve yaş olarak kendisinden büyük bir eş aramaktadır. Josephine de o sıralar eşinin ölümü ile 32 yaşında iki çocuk ile dul kalmış sosyetik bir bayandır. Napolyon’un baskıları üzerine gönülsüzce onunla evlenmeyi kabul eder.
Şirket birleşmesi tadındaki bu mantık evliliği zamanla Napolyon için aşka dönüşür. Ancak Napolyon savaş için ülke dışına gittiğinde zarif eşi uslu durmamaktadır. Defalarca aldatıldığını öğrenen Napolyon da, Josephine’e ders vermek için evlilik dışı ilişkiler yaşamaya başlar. İşte tam da bu noktada çiftin kopacağını öngören mantık hata verir. Çünkü Napolyon, Josephine için kıymete biner ve eşine sadık hale gelir.
1804 yılında Napolyon, Fransa’nın imparatoru olduğunda, Josephine ile çocuk sahibi olmak ister. Ancak başarılı olamazlar. Bunun üzerine Josephine’den boşanıp Avusturya arşidüşesi ile evlenir ve erkek evlat sahibi olur. Boşanmalarının üstüne çift asla görüşmez. Aradan yıllar geçer ve Josephine ölür. O dönemde insanlar “kırık kalpten” öldüğünü konuşmaktadırlar. 1821 yılında Napolyon öldüğünde, ceketinin cebinden Josephine’in Paristeki evinin bahçesinden topladığı ve yıllarca sakladığı menekşeler çıkar…

Henry ile Anne Boleyn – 8. Henry gerçekten de egzantrik bir karaktermiş. Popüler kültürümüzde de bol bol kitap, film/dizi olarak hala karşımıza çıkıyor. Politik veya aşk nedenleriyle tam olarak altı defa evlendi ve karılarının ikisini başlarını kestirerek idam ettirdi. Ancak tarih kaynakları “gerçek aşkı” ve favori eşinin Anne Boleyn olduğunu söylemekte. Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri listesinde bu ikiliye yer vermemek olmazdı.

Anne ile tanıştığında 16 yıldır Aragornlu Catherine ile evliydi ancak Anne’e ilk görüşme aşık oldu. Anne’in diğer kadınlardan başına buyrukluğu, öz güveni ve yaşama enerjisi ile ayrıldığını düşündü. Kral olmasına karşın Anne, “ya kraliçe olurum ya da hiç ilişkimiz olmaz” diyerek Henry’yi reddetti.
Çift erkek evlat sahibi olmama gerginliği nedeniyle sık sık tartışmaya başladı. Anne’in sevdiği özellikleri Henry’ye itici gelmeye başladı. Bir de üzerine Jane Seymour adında başka bir kadına aşık olunca Anne’i ortadan kaldırması gerekti. Sonunda Anne’in zina yaptığına dair bir hikaye yaratıp hayatının aşkını başını kestirerek idam ettirdi.

Günümüz koşullarında dramatik sonu nedeniyle bu aşk hikayesi bize çok uzak geliyor. Ama benim aldığım ders şudur; dengesiz, ne istediğini bilmeyen, olgunlaşmamış ve şımarık karakterdeki adamlardan uzak durmada fayda var. 🙂

Ancak ona erkek bir varis de söz vermeyi ihmal etmedi. Çift gizlice evlendi, hatta gizlice evlenebilmek için Henry’nin yeni bir kilise kurması gerekti. Ancak ilk çocukları kız oldu ve sonrasında çok defa Anne düşük yaptı.

sahcihan ve ercumend mumtaz mahal

Şah Cihan ile Mümtaz Mahal – Günümüzde bu efsanevi aşkı Taç Mahal’in yapılma sebebi olarak biliyoruz. Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri listesinin mistik doğulu kahramanları onlar. Hikayenin başlangıcı şöyle; 1612 yılında asıl adı Arjumand Banu olan 15 yaşındaki bir kız Şah Cihan ile evlenir. Evlendikten sonra adı Mumtaz Mahal olarak değiştirilir. Cihan, şah olduğu için birden fazla karısı vardır ancak Banu, en sevdiği eşidir.

Çiftin tam tamına on dört adet çocuğu olur ve Banu son çocuklarının doğumu sırasında ölür. Eşini kaybeden Şah Cihan hem duygusal hem de fiziksel olarak ağır bir yas dönemine girer. Tüm dünyanın eşini hatırlaması adına mezar olarak gelmiş geçmiş en büyük mimari başyapıtı yaptırmaya karar verir. Taç Mahal için 20.000 işçi, 1.000 fil çalışır ve 20 yılda tamamlanır.

Şahın bir diğer fikri de Taç Mahal’in aynısından, bu sefer siyah olarak nehrin diğer kıyısına yaptırmaktır. Ancak bu fikri hayata geçiremeden ölür ve çok sevdiği eşinin yanına Taç Mahal’e gömülür.

Dünya Tarihinin En Büyük Aşk Hikayeleri konusunu sevdiyseniz İlk İnsanlardan Bugüne Aşkın Evrensel Tarihi konusu da ilginizi çekebilir.

Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bumerang - Yazarkafe