3 yıl sonra gelen edit: İtiraf etmem gerekirse artık Paris’e aşık değilim. Mutlaka orada yaşayacağımı da düşünmüyorum. Ama Tokyo derseniz konu çok başka artık 🙂 Önümüzdeki hafta seyahat amaçlı ikinci defa Paris’e gideceğim bu günlerde eski yazılardan arayıp “Pariste yapılacaklar” yazımı buldum ve yeniden yayınlamak istedim. 🙂
Paris’in her bir bölgesine, semtine değil “Pariste yapılacaklar” top 10’lar top 100’ler yapacak kadar çok gitmek, gezmek ve orada vakit geçirmek istiyorum. Paris’le aramda tanımsız bir ilişki var hissediyorum. Bazen beni çağırıyor krizlere giriyorum gitmeliyim diye. Resimleri ile dolu kitaplar alıyorum, internetten bakıyorum. Sevgilimi özler gibi özlüyorum, üzülüyorum.Tek bir şeye eminim işimiz daha bitmedi. Ben orada en az bir kaç ay yaşamadan bırakmayacak peşimi. Eminim.
Benim Paris’le inişli çıkışlı aşk ilişkimi bir kenara bırakırsak 2-3-4 günlük kısa bir tatilde Paris’te ne yapalım? Nereleri görmek idealdir? Ne yesek? Geceleri neler yapsak? Hangi bölgede kalksak? vb soruları kendi tecrübelerimle ve kendi resimlerimle yanıtlıyorum.
1) Eyfel’e gitmeden Paris’te değilsin
Doğma büyüme Parizyenler Eyfel’i beğenmediklerini ve sevmediklerini söyleseler de bu ikonik yapının her yakınına gittiğimde çılgınca sevinmeme engel olamadılar.
Filmlerde, internette, dergilerde gördüklerinizi unutun çünkü gerçekte çok daha sade ve güzel. Özellikle gece aydınlatılınca daha da güzel.
Paris’te 1 gününüz bile olsa üşenmeyin çıkın, cafe’sinde bir kadeh şampanya için. Dünyadaki en güzel şehirlerden birine bakın.
2) Dünya gözü ile Louvre Müzesi’ni gör
İster amacın müze önündeki ikonik meydanda veya cam piramit önünde resim çektirmek olsun, ister Napoleon’un sarayını merak et, ister ben sadece müzelerin gift shop’larını severim diyenlerden ol istersen de sanat delisi ol… Kim olursan ol Louvre Müzesi’ne git.
O giriş ücretine acıma (detaylı bilgi için tık tık ). Benim ilgimi Mona Lisa veya klasik eserlerden çok merdivenlere, yerlere oturup ziyaretçilerin ve heykellerin resimlerini çizen sanat öğrencileri ve herkesin gözleri önünde resimlerini yapan ressamlar çekti.
3) Fransız yemekleri ile kendinden geç
Geçenlerde öğrendim Dünya üzerinde 3 ana mutfak varmış; Osmanlı/Türk, İtalyan, ve Fransız. Ana mutfak olma kriterleri belirli adedin üzerinde sos çeşidi, ana yemek, tatlı çeşidi vb. kriterlerden geçiyormuş. 180 küsür ülke olduğunu düşünürsek 3 ana mutfaktan birinin ülkesine gitmişken tüm klasik yemeklerini deneyin.
Mekan önerilerim romantik bir akşam yemeği Brasserie Lipp‘e mutlaka gidin ve Steak Chanzalize yiyin, yanında da öz be öz french fries! Ama masaya telefon koymayın 100 yaşındaki garsondan azarı yersiniz! 🙂
Yemek önerilerim kesinlike midye, somon, peynir çeşitleri, fırında tavuk (çok güzel yapıyorlar), soğan çorbası ve peynir fondü!
4) Güneş batarken Seinne Nehri’nde Tekne Gezintisi
Özellikle güneşin battığı gökyüzünün pembe olduğu (pink sky) o an ve sonrasında Paris’te Seinne nehri üzerinde olmak gerçekten güzel.
Foto çekmeliyim diye kendinize eziyet etmeyin arkanıza yaslanın gözlerinizi kocaman açın ve etrafa bakının.
5) Bu müze bir harika dostum – D’Orsay Müzesi’ne Yarım Gün Ayırın
D’Orsay eski tren garından müzeye çevrilmiş, tam nehir kenarında 4x4lük bir müze. Gezmesi, kafesi, gift shop’u bu kadar keyifli bir müze yok. Klasik sanat müzeleri içinde gördüğüm en güzellerinden biri. Aramızda kalsın Botticelli’nin Birth of Venüs tablosundaki Venüs’e elimle dokundum. Evet yaptım bunu.
Bu aralar da erkek vücuduna & estetiğine övgü Masculine sergisi var. (sergi tanıtım videosu için tık tık) Paris’te yaşasaydım ayda bir gideceğim kesindi.
6) Sacre Cour’da Amelie’yi anın
Amelie filminde Nino’ya foto defterini vermek için Sacre Cour’a mavi oklar çizeren Ameli en akılda kalıcı ve romantik sahnelerden birine imza atmıştı. Her bunalıma girdiğinde bu filmi izleyen milyonlardan biri olarak benim için Sacre Cour = Amelie oldu. O nedenle kilisenin içinden çok dışıyla ilgilendim. Ama manzara mükmmel, Moulin Rouge’a da yakın. Çıkışta bu bölgede yürütüş yapılabilir.
İki önemli not; her yerde hediyelik eşya satanlar var ve yapışıyorlar ama bir tane Nijerya’lı bize “Merhaba Aksaray” diyerek gönlümüzü kazandı ve bol bol satış yaptı. İkinci notum evet Amelie filminde gözüken meşhur atlıkarınca da burada. Evet bindim. 🙂
7) Uzun Uzun yürüyün
Arch de Triumph’dan başlayın, meşhur La Duree ve Korelilerin sanki müzeymiş gibi utanmadan şak şak foto çektikleri Louis Vuitton’a girin; Şanzalize’de dolaşın.
Luxemburgh Gardens’a gidin biraz soluklanıp Nutellalı krepleri mideye indirin. Sonra Luxor dikilitaşı yanındaki kocaman dönmedolapa binin.
Eyfel önündeki çimlere yatın. Paul’dan kruvasan ve frenchpress kahve alın. Köşe başlarındaki La Duree’ler ve türlü türlü pastanelerden macaron alın. Siz benden iyisini bilirsiniz. 🙂
8) Notre Dame & Latin Quartier
Öncelikle itiraf edeyim benim favorim bölgem Latin Quartier ve favori binam Notre Dame Katedrali. Bence en güzel Paris günü nehir kıyısında şarap, Notre Dame’da vakit geçirip Shakespeare & Company’de kitap karıştırıp üst kattaki piyano ile oymak… devamında da peynirli bir fondue yemektir. Aynılarını yapmanızı şiddetle tavsiye ederim.
9) Marais ve Saint Michelle Bölgesinde Gece Hayatı
Marais’de trendy & hip gay bar’lar, St Michelle’de de sakin cafeler var. İkisinin de havası eğlencesi farklı. Benim favorim içki fiyatlarının da daha ucuz ve ortamların daha vahşi olduğu Marais.
10) Her yer her yer Sanat!
Metro, sokaklar, meydanlar, hatta tasarımcı mağazalarının içi birbirinden estetik görseller, heykeller, hatta reklamlarla dolu. Kadınlar çok güzel ve bakımlı. Pazar sabahı üşenmemiş smokey eye makyaj yapmış ve takma kirpik takmış kadın gördüm metroda!