Küba’dan döneli henüz iki gün bile olmadı, hala azıcık zaman & yer ve bolca iklim bocalaması yaşıyorum. Ancak doğasına, iklimine, insanlarına, yeşiline, yemeklerine ve kokteyllerine aşık olduğum bu güzel ülke hakkında bolca yazı yazma fikrim ve fotograf + video’larım var. Öncelikle hayatımın en çok video çektiğim tatili oldu. Nedense gördüğüm güzellikler fotografla anlatılamazmış gibi geldi. 🙂 Hiç Küba hakkında uzun uzun konuşup içinizi şişirmeden herkesin ilk sorduğu soruyla konuya girmek istiyorum.
Kübada Mutlaka Gidin dediğin neresi var?
Cevap Unesco Dünya Mirası listesinde olan Trinidad şehri kent merkezi, Vinales vadisi, Havana eski binaları değil bence. Bence doğru cevap tam bir tropik doğa harikası olan Trinidad’a bağlı dağları ovaları geçerek ve yaklaşık 3-4 K yürüyerek ulaşılan Guanayara Şelalesi!
En başından başlıyorum bu harika deneyimi anlatmaya o zaman…
Bol bol fotograf ve video olacak scrool down tuşundan korkmayın dostlar. 🙂 Öncelikle uluslarası uçaklar hep başkent Havana’ya iniyor. Bir de Küba’ya erişim konusunda dip not. 1. alternatif 3.5 saatlik Paris/Amsterdam/Madrid uçuşu + 1.5-2 saat bekleme + 12 saatlik Havana uçuşu en kısa yol. Daha ekonomik olsun dersiniz 2. seçenek 3.5 saatlik St Petersburg uçuşu + 5 saatlik bekleme + 16 saatlik Rusya- Havana uçuşu. Yok benim vaktim ve sabrım bol en en ekonomiği olsun derseniz; 3. seçenek İstanbul’dan herhangi bir Avrupa şehri, oradan Kanada Montreal’a 12 saatlik uçuş, Kanada’dan Havana’ya 10 saate yakın uçuş şeklinde. Bir şekilde Havana’ya vardıktan sonra jetlag ve tropik iklime adapte için en azından bir gece Havana’da kalıp uyumanızı şiddetle tavsiye ederim dostlar. Biz böyle yaptık; ilk gece uyku. Ertesi gün Havana’da gezmece ve ikinci gün Trinidad için otobüsle yollara döküldük.
Havana-Trinidad Arası
..otobüsle 6 saat. Trinidad kent merkezini (“kent merkezi” demem sizi yanıltmasın Alaçatı kadar bir yer 🙂 ) gezindik, gece biraz partiledik ve uyuduk. Bu ilk gün kent merkezindeki tek turizm ofisinden kişi başı 47 CUC (Amerikan dolarına denk) ücrete ertesi günkü Guanayara şelale turumuzu satın aldık. Üçüncü günün şafağında kalkıp (şaka şaka 🙂 sabah 8’de kalktık) 9’da eskiden askeri bir kamyonet olan aracımızın üstü açık kısmına kurulduk 7 çiftten oluşan bir turist kafilesi olarak. Tam fıkra gibiydik; 2 Türk, 2 İrlandalı, 2 Alman, 2 Amerikan, 2 İsrailli, 2 İsviçreli, 2 Arjantinli ve Kübalı rehberimiz döküldük yollara.
Bol kıvrımlı virajlar, iki yanı uçurumlar, dağlar tepeler derken ilk başta korktuk ama yarım saat sonra herkes tanıştı kaynaştı. Birbirimize yolluklarımızı ikram eder, şakalaşır haldeydik. 🙂 İşin ucunda şelale turu, doğa yürüşü bile olmasa bu araçla bu harika doğada yol almak bile başlı başına bir deneyim haline geldi bizim için. Aşağıdaki video’dan da sizler de ufak bir fikir edinebilirsiniz dostlar. 🙂 Ortam o kadar güzeldi ki hepimiz büyülenmiş gibi izliyorduk sürekli. Ben (tabii ki de en erken gidip sırada 1. olarak beklemem sonucu) en önde oturan olarak arada arkaya dönüp insanların yüzlerine bakıyordum. Doğa güzellikleri karşısında büyülenme ve sonsuz huzur vardı. 🙂
Yaklaşık bir saat sonra şehirden ve deniz seviyesinden baya yükselmiştik. 30 derece ve üstü hava yerini 20’li derecelere bıraktı. Üstümüze çöken tropik nem de azalmıştı. Hava aşırı temizdi ve çok güzel birşey kokuyordu. Kamyonetimiz durdu ve eski tip bir “kahve evi”ne geldik. Bu noktada itiraf edeyim gözlerimi devirip içimden “Şimdi Viator’a bağladık, bize birşeyler satmaya çalışıp içimizi sıkacaklar. Pooof” dedim. Ama beklediğim gibi olmadı.
Kahve Evi Deneyimi
Uzun uzun geleneksel metodlarla nasıl kahve yaptıklarını anlattılar. Hala ahşap tokmaklarla çekirdekleri ezdiklerini, güneşe serip ağırlığının 70%ini kaybedene kadar beklettiklerini, sonra nasıl değirmenden geçirdiklerini ve en sonunda nasıl filtre kahve yaptıklarını büyük bir aşkla anlattılar. Aşağıda resimde gördüğünüz büyük kahve çekirdeği kıran ahşap alete çıkıp denememe izin verdiler. Bir de gülerek eklediler; biz bunun iki ucuna çocuklarımızı oturtuyoruz. Onlar parkta tahterevalliye biner gibi eğleniyorlar, bizim de kahve çekirdekleri kırma işimiz çözülüyor diye. 🙂
Sonra kahve evini işleten minnoş yaşlı çift bize kendi ürettikleri kahvelerden espresso ve filtre kahve yaptılar. Sanırım hayatımda içtiğim en güzel filtre kahveydi. Az önce saydığım 7 ırktan hepimiz istisnasız bayıldık. Satın almak isteyenler oldu, sadece 10 kullanımlık minik paketlere çekmişler kahveleri. Hiç kafaları bizim gibi satışa, para kazanmaya çalışmıyordu. 🙂 Azıcık miktardaki kahveleri İrlandalı ve İsviçreli dostlarımız kapıştı. Benim sürekli not tuttuğum “Turkish Coffee” defterim nedeniyle ülkemde kahvenin güzel olduğuna kanaat getirip beni elediler zaten. 🙂
Tropik Meyveler
Harika kahvelerimizi içtikten sonra yola ve deniz seviyesinden yükselmeye kaldığımız yerden devam ettik. Saat 11:30’u geçiyordu. Biz daha şelaleye yaklaşmamıştık. Zaten yaklaşınca bile 3-4 km’lik bir yürüyüş olacağını biliyorduk varmak için. O nedenle rehberimize “biz acıkıyoruz” diye mızmaya başladık. Yol kenarına tropik meyve ve tatlılar satan bir standda durduk. Bana sorarsanız bir ülkeyi tanımanın en güzel yolu yerel yemeklerini yemektir. 🙂 Bu standda Havana ve Trinidad şehir merkezlerinde asla görmediğimiz ve adını duymadığımız harika meyveler yedik.
Kakao meyvesi mesela – hindistancevizi gibi sert bir kabuğun içindeydi. Ama sarımsak dişleri gibi çekirdekleri vardı, işte bu çekirdekler kakaoydu. Tadı çok yoğun ve koyu bir kahve gibiydi. Rehberimizin dediğine göre morfin özelliği vardı. Passion fruit yedik, papaya ve meyvelerin en güzeli mame! Alt resimde göreceğiniz nar çiçeği rengindeki mame meyvesi ağaçta yetişiyor ve ananas boyutlarında. Dokusu avokado gibi yumuşak ve ortasında kocaman çekirdeği var. Ama tadı papaya + bal kabağı ve tatlı patatesin aşkından doğan bir bebek gibiydi. 🙂
Ormana Giriş
Her ülkeden dostlarımızda (grubumuza “7 nation army” adını taktım) farklı çeşitte meyveler aldık, askeri kamyonumuzda elden ele bölüşerek yedik. Biraz daha kalsak aynı puroyu sırayla içecek kıvama gelmek üzereydik. 🙂 Bu arada en pahalı meyve 8 adedi 1 CUC (1 Amerikan doları) olan muzdu, fiyatları siz düşünün! Nasıl olduğunu anlamadan yol bitti ve şelaleye doğru yürüyüşümüze başlamak üzere orman girişine varmıştık. Rehberimizin peşine takılıp ormana daldık. Ormanın girişi hep alıştığım palmiyeler, muz ağaçları şeklindeydi. Derken yürüdükçe tavşan deliğinden atlayan Alice gibi hissetmeye başladım. 100 metre boya varan bambular, minik göletler, mavi-kırmızı renkte kuşlar, üzerinden tahta parçasıyla geçtiğimiz akarsular. Biz geldikçe kaçışan renkli iguanalar..
Resmen herkes büyülendi, hiç konuşmaz olduk. Önce bol bol fotograf ve video çektik. Arjantinli çiftimiz üşenmedi kameralarına tripod kurdu ve harika kareler çektiler. Yürüyüş yer yer tırmanma yer yer de sulardan geçme şeklindeydi. Yolda durup bazı mağaralara girdik, hafiften ruttan sapıp etrafı keşfettik.
Guanayara Şelalesi
Derken seslerden anladık ki şelaleye yaklaştık ve su sesine yöneldik karşımıza Guanayara Şelalelerinden ilki çıktı. Aşağıdaki video’dan detaylıca görebilirsiniz.
Burada bol bol fotograf çektirdik ve elimizi yüzümüzü ıslatıp resmen donduk. 🙂 Sonra yaklaşık 1 km daha yürüdük ve içinde yüzeceğimiz benim adını “cennet havuzu” koyduğum ana şelaleye ulaştık. Ana şelaleye giderken gördüğüm en güzel tahta köprülerden yürüdük. Onları da görebileceğiniz video aşağıda.
Şelaleye ulaşınca hem güneşten hem de 4 km yürümekten hem de gördüğümüz güzelliklerden dolayı çarpılmış gibiydik. İstisnasız hepimiz sırayla atlayıverdik. Resimde gülümsediğime bakmayın ayaklarım suya değdiği an dondum resmen. Ben buraya asla adım adım giremem diyip kendimi bir anda suya bıraktım. 🙂
Şelalede yarım saate yakın yüzdükten sonra rehberimizin sıkıştırmaları sonucu çıktık tek tek. Doğma büyüme Küba’lı rehberimiz 100% tropik iklim çocuğu olduğunu ve Kübalıların asla bu kadar soğuk suda yüzemeyeceğini bizi hayretle izlediğini söyledi. 🙂
Sonra farklı bir yoldan öğle yemeğine doğru saat 2 civarı bu sefer 4k olacak yürüyüşümüze başladık. Artık kimse konuşmaz, fotograf çekmez sadece yürüyüşün ve doğanın tadını çıkarır vaziyetteydi. Ben gene en ön saflarda yürüyüp bol bol arkama dönüp 7 farklı ulustan insanların yüzlerinden duygularını okumaya çalıştım. 🙂
Yerel Öğle Yemeği
Yürüyüşümüz bitince çiftlik evi gibi bir yere yemek yemek için vardık. Bizi bol romlu meyveli kokteyllerle karşıladılar. Haketmiştim, içtim tabii. 🙂 Yemekte yediğim en güzel ve muhtemelen en doğal tavuk, pilav, patates ve ananas + papayadan meyve salatası vardı. Yemeği yediğimiz yer çiftlikti ve masanın altında tavuklar, civcivler köpekler geziniyordu. Az ötemizde bebek domuzlar vardı. O güzel tavukların arkadaşlarını yediğim için üzülsem de yediğim en güzel tavuktu! Sadece çevrilerek pişirilmişti, sos veya baharat yoktu. Ama tekrarlıyorum çok güzel tavuktu!
Saat 3 gibi kamyonumuza doluştuk ve tekerlek döndü. İstikamet : Trinidad şehir merkezi. Duş alıp akşama hazırlanmamız gerek zira partilemek ciddi iş. 🙂 Derken yolda rehberimiz sordu “Trinidad’a otostop çeken Kübalıları alsak sorun olur mu?” Hep bir ağızdan “Olmaaaz” dedik. Pek çok aile, çocuk, kadın, adam geldi gitti. Karşılıklı gülümsedik. Kamyonda geriye dönüp baktığımda onların da yüzünde huzur vardı.
Düşünmeden edemedim; kocaman binaların, modern arabaların, kapalı ayakkabıların, kablosuz internetin olmadığı aşırı nemli ve sıcak vahşi doğanın içinde neden hepimiz daha huzurluyduk? ve neden İstanbul’da kimseleri korkudan arabama alamazken burda herkesi almak adettendi? Acaba insanlık olarak birbirimizle uğraşmayı bıraksak da doğayla, kahveyle, sanatla, en iyi mame meyvesini yetiştirmekle mi uğraşsak? Dişlerimizi gıcırdatmadan uyuruz hem. 🙂
Sonunda Trinidad’a 4:30 gibi vardık. Rehberimize ve şoförümüze bol bol teşekkür ettik. Sonra da çok güzel bir deneyimi paylaşmanın verdiği mutlulukla 7 ırktan oluşan grubumuz kendi içimizde vedalaşıp ayrı yollarımıza dağıldık. Benim de (şimdilik) en güzel seyahat deneyimim oldu Guanayara Şelalesi.
Muhteşem bir doğal görünüme sahip burası. Ambargo sonrası Küba’nın dokusu bozulmadan gitmek gerek. Detaylı anlatımın için teşekkürler Zeynep.
Yazar
güzel yorum için çok teşekkür ederim 🙂
umarım amerika ile işler düzelince her yer yazlık, resort otel vb olmaz. ancak NY’tan 5-7 saat arası uçuş mesafesinde Küba.
Merhabalar, o kadar harika yazmıssınız ki resmen içime keyif doldu. ‘acaba’ dedigim hersey gitti 🙂 şimdi kübaya bilet alıyorum hem de amsterdam üzerinden, hem de 2 hafta sonrası için 🙂
Yazar
yorumunuzu ağzım kulaklarımda okudum 🙂 şimdiden bol keyifli tatiller diliyorum. keşke bavula beni de atsanız 🙂
sevgiler