Geçenlerde instagramda yazmak istediğim konuları sıralayıp en çok hangisini okumak istersiniz diye soran bir anket yaptım. Konular her telden çalıyordu ancak bana en çok hangisi talep görür diye sorsalar kesinlikle kitaplar demezdim. Yanılmıştım! İyi ki de yanıldım ve büyük bir çoğunlukla herkes bu aralar okuduğum ve beğendiğim kitap önerileri listesi yapmamı istedi. Havalara uçtum. Zaten bu sıralar daha fazla ve daha düzenli kitap okumak için sabah uyanma saatimi giderek erkene çekmek gibi deneyler yapıyorum. Haftada minimum 1, genelde 2 adet kitap okuyorum. Evimizi kitaplar yavaş ve istikrarlı bir şekilde ele geçirmeye başladı. E o zaman sizler istersiniz de ben yazmaz mıyım? Bu aralar okuduğum ve çok sevdiğim ortaya karışık kitap önerileri listesi gelsin! 🙂
Listeyi biraz yazarken ki ruh halime göre sıraladım. Biraz da listedeki tüm kitapları okumaya niyet ederseniz 1’den 5’e gitmek daha keyifli olur diye düşünerekten. Haydi başlıyoruz.
1)Momo – Michael Ende
Youtube’da, blog’larda, çeşitli websitelerinde büyük övgüyle bahsedilen Momo’yu hakkında sıfır bilgi ile aldım. Bir kaç hafta boyunca da bekleyen kitapların arasında durduktan sonra bir akşam yemeğinden sonra göz atmak için elime aldım. Daha ilk bölüm bitmeden ana karakteri bir çocuk olan bu kitabın beni hipnotize ederek kendine bağlamasına şaşkındım. Ama mutluydum. Kitabı o kadar sevdim ki 3-4 günde bitirdim ve her akşam yemeğinden sonra en az iki saat “Momo okuma saatleri” ilan ettim. Bu zamanların gün batımına denk gelmesine ve balkonda olmaya da özen gösterdim. Çünkü Momo gibi harika kitaplar harika ritüellerle okunmalılar.
Kitap ne anlatıyor? Şehir hayatında, modern zamanlarda özellikle yetişkinlerin hayatlarını nasıl yaşadıklarına, zamanlarını nasıl geçirdiklerini nazikçe ve dolaylı yoldan anlatıyor. (yüzümüze vuruyor) Koskoca kitabı tek bir kelimeye indirgesem “zaman” derdim. Zaman üzerine, zamanın göreceliği, değeri ve onu nasıl harcadığımız üzerine derin derin düşündüren bir kitap. Bu kitabı okuduğum süre boyunca daha az sinirlenir, daha çok keyifli şeyler yapar ve sevdiklerimle zaman geçirir olmuştum. İçindeki zamana dair bazı betimlemeleri (“zaman çiçekleri” vb) mindfulness/zen/budizm-sel kavramlar olmaları nedeniyle de çok sevdim.
Kimler okusa sever? Bence herkes ama özellikle şu sıralar hayatının kontrolsüzce akıp gittiğini, zamanın çok hızlı veya yavaş geçtiğini düşünen, sevmediği şeyleri/kişileri/zorunlukları bırakmayı düşünüp cesaret edemeyenler, iş – özel hayat dengesi işten yana orantısız bozulanlar, biraz mutsuz hissedenler, başkaları için yaşıyormuş gibi hissedenler, kendi hayat önceliklerinden uzaklaştığını hissedenler vb daha çok sevebilir. Yani galiba herkes! 🙂
Kitaptan çok sevdiğim cümleler: “Zaman yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri kalptir.”
“Çünkü nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insan kalbi de zamanı algılamaya yarar. Kör biri için gökkuşağının renkleri ve sağır biri için kuş sesleri nasıl boşunaysa, kalple algılanmayan zaman da böyle boşa gider, kaybolur. Ama ne yazık ki düzgün atmasını bildiği halde, kör ve sağır olan nice kalpler vardır.”
“..Önce sözlerin içine doğması gerekir.”
“Beklemelisin yavrum. Tıpkı bir tohumun, başını dünyaya çıkarmadan önce güneş dönencesini beklemesi ve o zamana kadar toprağın altında uyuması gibi. Senin içinde de sözcüklerin doğup olgunlaşması aynı sürede olur ancak.”
2)Davut ve Golyat – Malcom Gladwell
Biricik hayatımız ve zaman üzerine Momo sayesinde algılarımız açıldıysa çok sevdiğim Malcom Gladwell’in Davut ve Golyat kitabı ile yola devam edelim. Ağustos ayında dijital detoksa girip Masterclass’ta yazarlık dersleri almaya başlamıştım. İlk sırada koşa koşa en sevdiğim yazarlardan Malcom Gladwell’in dersini aldım. Derste sık sık örnekler verdiği bu kitabı da almadan olmazdı. İyi ki de almışım hem harika yazarlık örnekleri gördüm hem de şu sıralar çok ihtiyacım olan ilham ve farklı bakış açıları ile doldum.
Kitap ne anlatıyor? İnsalık olarak inandığımız şeyler, “avantaj/güç/iyi” gördüğümüz kavramlar ve “dezavantaj/güçsüzlük/kötü” algımızı sarsacak örneklerle dolu. Malcom Gladwell’in amacı da bu zaten. Güçlüler, devler sandığınız kadar yenilmez değiller fikrini işliyor. Dezavantaj olarak etiketlediğimiz şeyler aslında büyük avantaj olabilir. Kazanamayacak gözüyle bakılan taraf kazanabilir ve çoğu zaman kazanır da. Tabii bu iddiaları öyle örneklerle, öyle ilginç bağlantılarla anlatıyor ki… ağzımız açık kalıyor. Sanki paralel evrenlerden konuları bağlıyor. Zaten bu yüzden kendisi Malcom Gladwell.
Kimler okusa sever? Herkes. Nokta!
Kitaptan çok sevdiğim cümleler: “Büyük Deniz gerçekten parlak olan öğrencileri alıyor ve cesaretlerini kırıyor.”
“Dünyanın ezilmiş kültürlerinin çoğunun merkezinde bir ‘dalavereci kahraman’ figürü vardır. Efsanelerde ve şarkılarda, kendisinden daha büyük rakiplerini kurnazlık ve hileyle yenen görünüşte tehlikesiz bir hayvan şeklinde ortaya çıkar.”
“Çoğu devrime öncelikli olarak devrimcilerin değil, hükümetlerin aptallığının ve gaddarlığının neden olduğu söylenir.”
3)Her Adımda Huzur – Thich Nhat Hanh
Tuhaf rastlantılar ve ilham veren tesadüfleri çeken bir insanım buna eminim. Bu harika kitap da tam olarak böyle girdi hayatıma. Pingala yayınevinden yoga üzerine teknik/anatomi kitapları alırken kargo ücretsiz limitine yaklaşıp hiç düşünmeden sepete ekleyivermiştim bu kitabı. Çünkü adı çok hoşuma gitmişti: Her Adımda Huzur. İtiraf ediyorum ki hala o teknik yoga kitaplarımı okumadım ama bir hafta sonu bu kafa ve kalp açan kitaba başladım.
Kitap ne anlatıyor? Anın farkında olmak, anı yaşamak, her deneyimin (bulaşık yıkamak gibi sıradan ve heyecansız olanların bile) farkına varmak, nefes alıp vermek.. kısacası farkındalık ve anda kalmak üzerine bir kitap. İncecik, boyu kısa ve yazı fontu büyük. Zorlasanız bir oturuşta biter. Ancak 8-12 saat arası demlenen özel bir kahve gibi anlamlı ve dolu. Bu durumla tezat oluşturacak kadar da basit bir dile yazılmış! Bu konularla gerek kişisel merak, gerek yoga eğitmenliği ödevi gereği çok kitap okudum ve mindfulness konusunu en basit ve derin anlatan kitap ödülümü Her Adımda Huzur’a veriyorum.
Kimler okusa sever? Anda kalmak (mindfulness), meditasyon, yoga, zen, budizm vb konularla ilgilenenler gözlerinden kalpler çıkararak okur. Bu konularla hiç ilgisi ve bilgisi olmayanlar ise basit dilinden, uygulanabilir kolay önerilerinden dolayı sever. Bir de okudukça yüzünüze bir huzur, bir ışık, belirli belirsiz bir gülümseme gelip yerleşiyor.
Kitaptan çok sevdiğim cümleler: “Yemeğimizin kendini ne kadar açığa çıkardığı bize bağlıdır. Bir parça ekmeğin içinde bütün bir kainatı görebilir ve tadabiliriz!”
“Hep meşgul olacak şekilde yoğun olmaktan hoşlanmayız ama ne zaman boş bir vaktimiz olsa, kendimizle baş başa kalmaktan korkarız. Kaçmak isteriz.”
“Biliriz ki öfke, bir tür gübre olabilir. Dolayısıyla güzel bir şeye hayat verme gücü onun içindedir. Zamanla öfkeyi huzur, sevgi ve anlayışa tümüyle dönüştürebiliriz.”
4)Evlenilecek Kadın – Margaret Atwood
Bu sefer de idefix’ten kargo ücretsiz limitine ulaşmak için düşünmeden sepete atılmış ve sepetteki asıl almak istediğim kitaplardan daha çok sevilmiş bir kitap önerisi ile karşınızdayım. Masterclass’ta yazarlık dersi almak için gözüme kestirdiğim Margaret Atwood’un adı dışında hakkında hiç birşey bilmeyecek kadar cahildim. Meğersem Netflix’te çok izlenen The Handmaid’s Tale dizisi onun aynı isimli kitabından uyarlanmış. Roman, öykü, deneme, şiir alanlarında sayısız eseri ve ödülleri varmış. Yaşayan en önemli kurmaca (fiction) yazarlarından biri imiş. Bir de yeni bitirdiğim ve an itibari ile elimde tuttuğum bu kitap onun ilk romanmış! Ay daha ne olsun!
Zaten görür görmez ironik başlığı ve kapak görseli ile kitabı seveceğimi hissetmiştim. Geldiği gibi diğer kitaplara dokunmadan Evlenilecek Kadın’ı okumaya başladım. İlk 20-30 sayfa bana çok akıcı gelmedi ama yazım stilini çok sevmiştim. O ilk ufak eşiği geçince bir aktı bir aktı. Ufacık montla yazılmış 375 sayfayı üç gün (üç sabah – üç akşam vitamin niyetine) içinde yalayıp tuttum. Kitabın bir kaç yerinde son ses bağırarak, gülmekten çığlıklar atarak, kendimi yatakta ordan oraya atarak güldüm. Gülme krizlerine girdim. Gülmekten öldüm! Kitabın sonuna da bayıldım. Bayıldım.
Kitap ne anlatıyor? 1970’lerde Kanada’nın büyük bir şehrinde genç bir kadın olan Marian’ın hayatı üzerinden çok şey anlatıyor. Marian bir araştırma şirketinde yeni çıkacak ürünler, reklamlar vb üzerine çalışan, erkek arkadaşı olan, ufak arkadaş çevresi ve bir adet de ev arkadaşı olan normal bir genç kadın. Kitap boyunca onun peşine takılıp dünyasına gidiyoruz.
Çalıştığı ortam, yaptığı araştırmalar, süper market alışverişi üzerinden kapitalizm sorgulaması.. Erkek arkadaşı, onun beklentileri ve ilişkileri üzerinden kadın olma sorgulaması.. Değişik görüşleri ve planları olan ev arkadaşı üzerinden toplum hakkında düşünme.. Anket yapmak için tanıştığı İngiliz Edebiyatı master’ı yapan eksantrik Duncan ve ev arkadaşları…
Kimler okusa sever? Kaliteli kurmaca (fiction) ve roman seven herkes. Kendini feminist hisseden kadın ve adamlar.
Kitaptan çok sevdiğim cümleler: “Hemen yakınımızda çakan muazzam parlak mavi bir şimşek arabanın içini aydınlattı. O kısa anlık ışıkta birbirimize bakakaldık. Peter’in gözbebeklerinde kendimi gördüm, küçük ve oval bir imge.”
“Kuaförün pembe renkli salonundan içeri girer girmez, pasifleştiğini hissetmişti Maria. Sanki bir hastanede ameliyathaneye giriyor gibiydi.”
5)Vücudunuz Hayır Diyorsa / Duygusal Stressin Bedelleri – Gabor Mate
Bir önceki kitaptan buraya nasıl geçtiğimi anlatmak, kelimelerle ifade etmek zor. Ancak ikisini de okuduktan sonra “geçebilir çünkü neden olmasın?” diyeceğinize eminim. Kitabın yazarı Gabor Mate, savaştan kaçan Macar ailenin çocuğu olarak küçük yaşta Kanada’ya gelir burada eğitim görür ve aile hekimi olur. Kariyeri boyunca bağışıklık sistemi ve diğer ağır hastalıklar ile psikolojik (duygusal stres) etmenlerin ilişkisini gözlemler ve araştırır.
Yoga eğitiminde ödev olarak verilmeyen ancak adı geçen bu kitabı alıp bir kenara atmıştım. Geçtiğimiz bayram tatilinde ve son Amsterdam seyahatimde okudum. Çok etkilendim. Ancak kitaba başlamadan bir uyarı: benim gibi bir hastalık hakkında bilgiler öğrenince “amanın bende de bu var” diyen hastalık hastası bir yapınız varsa minik dozlarda yavaş yavaş okuyunuz. 🙂
Kitap ne anlatıyor? Çocukluğumuzda içimize işleyen koşullanmalar, bunlar sonucu oluşan stres ve sağlığımızı nasıl etkilediğini anlatıyor. Ama çarpıcı örneklerle ve yüzümüze vura vura. Duygularımızın öyle havada bir yerde depolanmadığını, vücudumuzda ve fiziksel sağlığımızda kendilerini gösterdiğini örneklerle anlatıyor. Biraz rahat olmaya, biraz kendimizi sorgulamaya çağırıyor. Tıp bilimi de gösteriyor ki kendimizden kaçış yok.
Kimler okusa sever? Bence herkes okusa sever ve birazcık dehşete düşer. Özellikle ufak şeyleri kafasına takanlar, çok düşünüp kuranlar okumalı.
Kitaptan çok sevdiğim cümleler: “Mary kendisini, hayır diyemeyen, başkalarının ihtiyaçlarının sorumluluğunu zorla üstlenen biri olarak tanımlıyordu. Hasta-lığı daha ciddi bir hal aldığında bile, öncelikli derdi hâlâ kocası ve neredeyse yetişkinliğe adım atmış olan çocuklarıydı.”
“Belki de aklının yapamadığını bedeni yapıyordu: Önce çocukken ona dayatılan ve şimdi büyüdüğünde de kendi kendi-sine dayattığı amansız beklentiyi –başkalarını kendisinden üs-tün tutma beklentisini– üzerinden atıyordu.”
Şimdi söz sizde.. kitap önerileri listem hakkında ne düşünüyorsunuz? Favoriniz hangisi? Sizin önerileriniz, eklemek istediğiniz kitaplar nelerdir? Mutlaka yoruma bekliyorum.
ps: Beni ve kitap önerilerimi takip etmek için instagram şubeme beklerim! (instagram: zeyneppcans)