İlham Veren Kadınlar Serisi: Berrak Çiftçi ve Ailesi Tanışın!
0
shares
Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+
Bu Nedir?
İlham veren kadınlar serisinin 35. haftasından herkese selamlar & sevgiler. Her hafta ilham veren gezgin kadınlar ile röportajlara tam gaz devam. Bu hafta yılın yarısında Ege sahillerinden, diğer yarısından ise bol renkli ve mistik Hindistan’dan bildiren bir ilham perimiz Berrak Çiftçi aile boyu geliyor. Onu blogu ve sosyal medyadan bildiğimiz adıyla traveloverfamily.
Berrak Çiftçi kimdir derseniz: freelance çalışan, gezgin, anne ve ilham veren içerikler üreticisi diyebilirim. Peki neler yapar, neler düşünür, hayatı nasıldır derseniz röportajı okumaya beklerim. O zaman (varsa) chai tea’mizi elimize alıp sihirli halımızla Hindistan’a ışınlanalım…
S:Seni hiç tanımayanlar için biraz kendini tanıtabilir misin?
C: Merhabaaaa 🙂
18 yaşımdan beri fırsat yaratıp gezmeye çalışıyorum. 2007 senesinde İstanbul’dan ayrılmam ve 2008 senesinde Asya gezilerime başlamamdan sonra, hayatım değişti. Ve kendimi 3 kişilik bir yol macerasında buldum.
Aslında iç mimarım ama ofis insanı değilim. Tasarım yapmak ve yaratmak için okudum ama bunun yeterince uygulanabilir olmadığını düşünüyorum. Kışları, sıcak ülkelerde geçirmek gibi bir huyumuz var ve freelance çalışıyoruz. Kızım 7.5 yaşında, bana göre erken, 29 yaşında anne oldum ve iyi ki de yapmışım diyorum.
Fotoğrafçılık ise daha dijital makineler ve akıllı telefon yokken, hobimdi. Bir dönem fotoğraf işleri de yaptım. Avrupa’ya ilk gidişimde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde heykel okuyordum ve sanatın merkezi İtalya beni çok etkilemişti. Kitaplardan gördüğüm ustaların gercek eserleri karşısında kara kalem çalışmak mucize gibiydi. Gezmek, bilgilenmek ve ilham sebebiyle de çok önemli bence.
Anthony Bourdain idolümdü. Çünkü yemek de hobim. Farklı ülkelerde, değişik yerel tatlar denemeye, yeni insanlarla tanışmaya ve zeytinyağlı dolmaya bayılıyorum.
Ve çok fazla uçmama rağmen, türbülanstan korkuyorum.
Kahve hiç sevmiyor, Asya yemeklerine hayır diyemiyorum. Oldukça da inatçıyım…
S:Sosyal medyadan, blogundan ve Ayşe Arman röportajından araştırıp öğrendiğim kadarıyla çok farklı ve cesur bir hayat düzeni kurmuşsunuz eşin ve kızınla. Şu sıralar hayatını ve 2019 yılını nasıl planladığınızı (ya da planlamadığınızı =) ) biraz anlatabilir misin?
C:Teşekkürler 🙂
Bu hayalimdi aslında, hem de bir yandan olaylar böyle gelişti. Uzun ve kolay olmayan yolların sonucu buralara vardık. İlerisini bilmiyorum. Her şey planlandığı gibi gitmiyor hayatta tabii. Şu sıralar Hindistan’dayız. Daha çok işimiz ve bazı sürpriz yeni gelişmelere odaklanmış durumdayım şahsen. Öncelik, kızımızın okulu olmak üzere, yeni projelerimiz geliyor ardından.
2019 için ise birkaç planımız daha var. Hangisi olur bilmiyorum ama muhtemelen Hindistan’dan başka bir ülkeye geçip yazın yeniden Türkiye’de olacağız. Yazın da Ege bir başka güzel ve arkadaşlarımızı, ailemizi göreceğiz. Tabiki işlerimizin yanısıra. Sonrasında yeniden Hindistan.
Uzun vadede Orta Amerika da var planda yaşamak için. Kurmaya çalıştığımız bu sistemde biraz daha adımlar atmak hedefimiz. Bazı işleri büyütmenin de vakti. Çünkü hem zaman, hem de yeni deneyimlerle daha yaratıcı olunuyor. Sabit durduğumda ise ilham alamıyorum. Bu sebeple bana yolculuk ve yer değiştirmek iyi geliyor. Gene de çok planlı biri sayilmam. Şu an aklıma bir şey gelir ve her şeyden vazgeçip, bambaşka seyler de yapabilirim. Kendimi ben bile bazen anlayamıyorum. Ama planlı olmak da iyi değil, esneklik daha kolay.
S:Asya kıtasında ilk zirayet ettiğin ülkenin Hindistan olması beni çok etkiledi. Nasıl cesaret ettin? Ve o ilk Hindistan deneyimi nasıldı?
C:Sene 2008 idi, daha eşimle sevgiliydik. Biz yazın tanıştığımız için, adeta bir yaz aşkıydı ve kışları sıcak olan ülkeler çok çekici geliyordu. O dönem ben üniversiteyi bitirmiş, İstanbul’dan yeni ayrılmış ve Dalyan – Fethiye -Bodrum arasındaydım. Çünkü, sistemin içine girmek istemiyordum.
Yazın büyük kısmında Kelebekler Vadisi’ndeydik. Orada pek çok yerli ve yabancı gezginlerle tanışıyorduk. Hayatını bir şekilde mobil olarak idame ettirebilen ve sürekli yer degiştiren insanlardan bahsediyorum. İlham kaynağı…özellikle ben, şehirde büyümüş ve sürekli gezme meraklısı olduğumdan, çok ilgimi çekiyordu bu fikir.
O yaz çalışıp Güney Hindistan’a tek yön bilet aldık. Tam 11 sene önce! Paramız bitene dek gezecektik. Havaalanından ilk çıktığım anı unutamam. Kerala Kochin Havaalani, gece. Sanki zamanda seyahat etmişiz, daha yeni havaalanı yapılmamış, hele o trafik. Dedim ki nerdeyim ben, burada ölmezsem, başka yerde bir şey olmaz. Şu an o trafik eglence bana alışıyor insan.
Bu seyahat, yaklaşık 5 ay sürdü. Güney Hindistan’dan, ortaya, kuzeye.. Görmek istediğimiz her yeri görüp, kuzeyde çok acı yemeklerden aç kalıp, muhteşem anılarla döndük. Tabi dijital makine yoktu ve internet cafelerde CD’lere yükledik fotoğraflarımızı.
Sonraki sene Rajasthan’da restoran kurmak için döndük ama anlaşamadık. Olması gereken yer güneymiş belki de. Her şeyin bir zamanı var. Çok fazla ülke görsem de Hindistan bambaşka bir tutku. İnsanların çok abarttığını düşünüyorum. Şu an, Bodrum’dan Datça’ya gelir gibi geliyoruz. Çok ben, çok alışık, çok tanıdık.
S:Yaşadığımız dönemdeki baskın düzenin dışında bir hayat kurmayı nasıl başardınız? Geriye dönüp bakınca bunu nasıl açıklarsın?
C:Basķın düzen, beni oldum olası rahatsız etmiştir. Bu çocukken de büyüdüğümde de böyleydi. Tamamen tesadüfler eseri eşimle tanışmam, farklı hayat deneyimlerimiz de bunu destekledi. Ama her şey hemen olmuyor. Cidden zaman ve emek gerekiyor. Okulu bitirip bir anda İstanbul’u terketmek, o dönem garipti. Şimdi şehirden kaçan çok olsa da, bundan 12 – 13 sene önce daha farklıydı. Herkes tepki veriyordu. Ben de kafama takarsam yaparım, kim ne demiş çok umursamam. İyi ki yapmışım! Hayallerime ulaştım resmen.Eğer inat etmesem, olmazdı. O zaman asla bilemezdim hayallerine ulaşmaya çabalamanın nasal bir şey olduğunu. İçimde kalacağına, yapmalıydım bence.
S:”Yok artık bu kadarı da olmaz” dediğin -çok şaşırdığın kültür şokları yaşadın mı?
C:Hindistan’da tren yolculukları! Her biri film gibidir. Dört saatlik kısa yolculuklardan tut, 20-27 saatlik uzun garip yolculuklar da yaptık. İlk senelerde, trenlerde, insanların, yanlarında getirdikleri kaplardan, elleriyle yemek yedikten sonra ellerini saçlarına sürmeleri çok tuhaf gelmişti. Özellikle sulu yemeklerle pilavı, elle yemeleri uzun süre değişik geldi. Motorsiklete 5 kişi falan binmeleri, otobanlarin ortasında ineklerin oturması ve konuşurken, rahatlıkla burunlarını karıştırabilmelerihalen şaşırtabiliyor.
Ayrıca Avrupa’da taharet musluğunun olmaması. Asya’ya pis derler bir de. Bundan daha pis bir durum var mı ya :)))
Bir de Arap kadınların Dubai havaalanında çarşaflarını çıkarıp inanılmaz süslü ve açık dolanmalarına çok şaşırmıştım ilk gidişimde…
S:Anne olma deneyimini yolda olmakla kıyaslamanı istesem neler dersin?
C:Anne olmak, benim için sabit durmadan daha kolay. Sanki anne veya baba olunca stabil, normal bir hayatın olmak zorunda. Yolda olmak, her zaman güzel, yalnızken de, sevgiliyle de, çocukla da. Çocukla sabit bir hayat ise zor, herkes icin. Yolda olmak da, anne olmak da özgürlük valla.
Kısa Kısa:
• Yeni bir yere varınca ilk iş ne yaparsın: İlk olarak o ülkenin sim kartını alırım. İnsanları izlerim biraz. Sonra merkezi ucuz ve temiz bir yere güvenle yerleşip, yeni yemekler tatmak isterim. Özellikle içtiğim ilk şey o ülkenin birası olur. Nepal ve Macaristan bu konuda aklımda yer etti.
• Seyahatlerinde her zaman yanında olan 3 şey: Olması gerekenleri muhakkak alırım, en önemlisi bence çakı. Tabii ki özel eşyalar lakin ne kozmetik ne de makyaj malzemesi elzem olamaz. Telefon pasaport ve çakımla, her yerde hayata devam edebilirim. Her ortamda yolumu bulurum.
• Yemeklerini en sevdiğin 3 ülke: Tayland, Endonezya ve Japonya.
• Bıkmadan defalarca gidebileceğin 3 ülke: Gittiğim çoğu ülkeye defalarca gittim ama rekor Hindistan. Pek çok bölgesini görmeme rağmen beni hala şaşırtıyor. Yunanistan, Endonezya ve Tayland’dan da bıkmam. Henüz gidemedim ama bence Meksika da böyle olacak 🙂
• Ruh ikizin şehir/ülke: Rajasthan, Hindistan!
O renkler, o mimarisi…kıyafetleri, enerjisi, hissi, vahşiliği…saraylarında sanki gecmişe ait birşeyler hissettiğim büyülü yer. Kendimi, önceki yaşantımda burada hissettigim tek yer. Kim bilir, belki de.. neden olmasın?