Cape Town, Güney Afrika’nın ikinci büyük şehri ve okyanusun tüm etkilerini hissettiren doğası ile gerçekten de dünya harikası bir şehir. Cape Town’un da içinde bulunduğu Western Cape Bölgesi‘ni gezip aşık olmayacak yoktur. Öyle harika bir şehir ki.. hem şehir gibi kalabalık, büyük ve kaotik. Hem de kocaman doğa harikası Masa Dağı, okyanus, dev dalgalar, plajları, çılgın rüzgarlar, ve başta penguenler olmak üzere birbirinden harika hayvanlara ev sahipliği yapıyor. Daha önce Karayiplerin doğasından aşırı etkilenmiştim ve cennet böyle bir yer olabilir diye düşünmüştüm. Cape Town’da işler daha da gelişti. Doğa cennet gibi artı bozmadan bir de şehir inşa etmişler. 🙂 Konumuz başta doğasına aşık olduğum Cape Town Bölgesinde Yapılacak Harika Şeyler.
Boulders Plajı
Herkes konu Cape Town olunca size ilk iş Masa Dağı’na çıkın veya karşıdan bakın, olmadı helikopterle tepeden bakın diyecek. Ama ben her zamanki gibi çok dürüst olursam ilk iş plaj çantanızı yapıp kendinizi yüzlerce penguenin şap şap gezindikleri ve yüzdükleri Boulders Plajı’na atın derim dostlar!
Bir de buraya tepeden bakan yola çıkıp bakmayın; araç kiralayıp aşağıdaki plaj kısmına gidin mutlaka. Yarım gün sevimli penguenlerin peşinde ve buz gibi suya girerek (15 derece bıırrr!) geçirmek isteyeceksiniz. Benim en sevdiğim deneyim bu oldu. 🙂
Masa Dağı
Cape Town demek efsanevi Masa Dağı demek. Her türlü yapılacaklar listesinin birinci sırası bu harika dağ. Zaten uçak inişe geçerken sizi yakalıyor ve bir daha da bırakmıyor. Uzaktan bakması ne kadar keyifli olsa da üşenmeyin çıkın. Dilerseniz yürüyüş için yolu var. Yok ben o kadar yorulamam derseniz de teleferikle çıkın. Ama çıkın! 🙂 Tepeden şehre, plajlara bakmak sizi inanılmaz mutlu edecek. Bir de karşıdan bakmak için en güzel nokta Signal Hill. Signal Hill’e uğrayıp şu meşhur sarı çerçevede resim çektirmeyi atlamayın! Yalnız şimdiden uyarayım biraz sıra olacak ve Güney Koreli dostlarımız çok atlayacaklar. 🙂
Lıon’s Head
Masa Dağı’nın ucundaki ve yandan bakınca oturan aslan gibi gözüken kısmı Lion’s Head‘e çıkış aslında %50 tepe yürüyüşü, %50 tırmanma şeklinde. Özellikle toprak yol bitip taş kısımda hafiften tırmanmalı ve bir kenarı uçurum dar patika başlayınca.. Benim gibi yükseklik korkusu olanlara tam bir ölüm. Ben yaklaşık %60’ını tırmanıp tepeye giden tırmanma zincirlerini görünce titremeye başladım ve paşa paşa geri döndüm. 🙂 Yarısında bile manzara harikaydı; tepeyi hayal bile edemiyorum. Siz mutlaka çıkıp tepede fotograf çekin benim için.
Bir de dip not; Cape Town yerelleri spor olsun diye çıkıp iniyor çok sinir bozuyorlar. 🙂
Camps Bay
Camps Bay; çünkü en beyaz kumlar, en turkuaz okyanus, en harika Masa Dağı manzaları ve Cape Town’un açık ara en güzel gün batımı. Burası aslında Cape Town’un arazilerin metrekare başına en değerli olduğu bölgesi. Mekanları da şehir geneline göre daha fancy ve pahalı. Ancak güneşi uğurlamak için mevsimden bağımsız kesinlikle uğramanız gerek buraya.
Bir de ufak not; daha önce alkollü iken boğulma vakaları olduğu için bu plajda içki içmek yasak. Plajın tam karşısındaki ve masaları plaja dönük mekanlara kurulup akşamüstü kokteylinizi yudumlayabilirsiniz, o serbest. Bir ufacık not daha evet Charlize Theron’un evi bu bölgede. 🙂
Robben Adası
Burası şehre deniz motoru ile 45 dakika uzaklıkta bir ada ve hapishanesi ile tarihte baya büyük yer kaplıyor. Başta Nelson Mandela olmak üzere pek çok Güney Afrika’lı ayrımcılık karşıtı politik tutuklunun (suçlu değil tutuklu!) hapis edildiği ünlü hapishane burda.
Ülkemizin tarihi ve davranış yapısı göz önüne alınınca burada inanılmaz birşey olmuş.. Bu hapishane tüm karanlık ve utanç verici tarihine karşın üstü kapatılmamış. Bugün tarih mirası bir müze konumunda. Bir de koğuşlarda ve hapishanede sizi burada kalmış eski politik tutuklular gezdirip hikayelerini anlatıyor! Şimdiye kadar dinlediğim en vurucu hikayeler ve tüm seyahatlerimin en harika deneyimi oldu. Yakın zamanda çok detaylı yazacağım. Ancak buraya mutlaka ama mutlaka gidin derim.
Ümit Burnu – Cape of Good Hope
Afrika Kıtasının en güney batı noktası Ümit Burnu‘na giden 1.5 saatlik yoldan sırf harika doğa manzaraları için bile gidilir. Buraya varınca manzara o kadar güzel olacak ki.. çılgın rüzgarlar bile neşenizi bozamaz. Benim şahsen en “turist” hissettiğim ama bir o kadar da utanmazca sevdiğim bir yer oldu!
Bo Kaap Mahallesi Renkli Evleri
Bo-Kaap mahallesi (eski adıyla “Malay Mahallesi“) aslında eski bir gece-kondu semtinin kentsel dönüştürülmüş hali. Mahallenin merkezinde Nurul Camii yer alıyor ve 1800’lerden beri bölgede müslüman nüfus yaşıyor.
Biz günümüzde renkli evleri ile fotoğraf cenneti olarak mutlaka ziyaret ediyoruz. Bir de güneşin yüzünüze vurmadığı ve giysilerinin renklerine kontrast bir duvar bulun. Güneş gözlüklerinizi takın ve duvara dayanın, sayısız poz deneyin. Evet, dünyanın en harika sosyal medya profil fotosu üretici cennetindesiniz! 🙂
Victoria & Alfred Waterfront
V&A Waterfront şehrin en harika manzaralı alanlarından biri olarak sayılıyor. Hem çok köklü tarihi; bol bol İngiliz ve Dutch (Hollanda) izleri var, hem okyanus manzarası, hem de arka planda Masa Dağı. Bu bölgede yürüyerek dolaşabilirsiniz. Belki şansıysanız deniz kenarında benim rastladığım gibi güneşlenen foklar görürsünüz. 🙂 Bir de ben yapmadım ama araştırmalarıma göre 90 dakikalık ve şampanya içmeli “gün batımı tekne turları” var. Vaktiniz varsa, neden olmasın?
Woodstock Semti – Muraller ve Bira
Eskiden başta narkotik olmak üzere suçluların ve çetelerin takıldığı Woodstock semti şimdi devasa murallerle kaplı binaları, hipster mekanları, sanat galarileri, 3. dalga kahvecileri ve craft bira üreticileri ile parlamaya başlamış. Her şehrin bir Karaköyü var anlayacağınız. 🙂
Artık sokaklarında gezmek, bol bol fotograf çekmek ve hafta sonu yakınlarda kurulan sokak yemekleri marketinde gitmek olağan şeyler. Bir de kendi craft birasını üretip sunan Wood Stock Brewers var ki mutlaka uğranmalı!
Company’s Gardens Parkı ve Dansçı Gruplar
Company’s Garden parkı Afrika’ya ilk gelip şirketler kuran sömürgeci Dutch-İngiliz döneminden taaa 1650’li yıllardan günümüze kadar gelmiş eski bir park. Burası oldukça merkezi ve hareketli. Genelde birbirinden tatlı çocuk Afrika dansları ve müzikleri yapan gruplar görebilirsiniz. Daha da minnoşluk isterseniz parka dalıp bir avuç fındık satın alır ve sincapları beslersiniz! 🙂
Bunlar hariç yapılacak sayısız şey var; Dünya’nın 1 Numaralı Coffee Shop’u seçilen Truth Coffee’de birşeyler içebilirsiniz. False Bay Bölgesi’ndeki Muizenberg Plajı’nda sörf dersleri alabilirsiniz. Bir kaç saat yola düşüp Hermanus kasabasında Balina İzleme‘ye gidebilir ve dönüşte birbirinden lezzetli deniz ürünlerini mideye indirebilirsiniz. Daha maceracı hissediyorsanız Gansbaai’de Kafesli Köpek Balığı Dalışı yapabilirsiniz (ben yaptım 🙂 buradan okuyabilirsiniz). Victoria & Alfred Waterfront’tan helikopter turuna çıkıp şehre tepeden bakabilirsiniz. Signal Hill veya Lion’s Head eteklerinden paragliding yapabilirsiniz. (yapamadım, yapamadım; rüzgar el vermedi aaah aaah!). Stellenbosch & Franschhoek kasabalarına şarap bağlarına ziyarete gidebilirsiniz. (şarap ve kültüründen gram nasibini almayan ben bira ve cin kovaladım. 🙂 ) Salı’ları jazz akşamı gece jazz klüplerinde takılabilirsiniz. Cape Town Gin Company’den bira ve roibos çayı aromalı ha-ri-kaaa ötesi cinler alabilirsiniz…