Birol Giray Röportajı ELEKTRONUN MÜSLÜM BABASI

0
shares
Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+
Bu Nedir?

Birol Giray Röportajı – Şimdi cool bir adam düşün hayatı müzik, çok disiplinli, ayakları yere basan ve fazlası ile mütevazi ; bir  de yaptığı işi hep daha ileriye götürmek üzerine kafa yoruyor. Yok ütopya değil , etten kemikten canlı bir adam Birol Giray! Nam-ı değer BeeGee, ayrıca “King” ve röportajda okuyacağın gibi  bizim ekipçe verdiğimiz “Elektronik müziğin Müslüm Gürses’i” lakapları ile de biliniyor.

Daha ortaokulda dans ve elektro müzik sevgisiyle yolcuğununa başlıyor. Hem de ne yolculuk! Plak almak için Paris’e otobüsle (evet otobüsle!) çıkılan yollar mı dersin, tüm arkadaşlarının partilerinde çalmalar mı dersin, İstanbul’un klüplerinde sabaha kadar danslar mı dersin, yaşadığı sitede yüksek sesle müzik çaldığı için tepki çekmeler mi dersin, Michael Jackson konseri sahne amirliği mi dersin, Prodigy’yi ve Daft Punk’ı Türkiye’ye getirme mi dersin… hayal et artık.

Arkasında ve önünde on numara bol yıldızlı kariyeri uzanan bu adam bir de “Basın  ve popüler kültür bizden ne kadar uzak o kadar iyi. Zaten yaptığımız işi bilen kitle çok iyi biliyor. “Biz istemesek de çağırmasak da; popüler kültür bizi sarıp sarmaladı” diyecek kadar mütevazi.

Ayrıca röportaj boyunca tüm ekibi  “Şimdiki dinleyici kitlesinde dans etmek de kalmadı. Dans etmek bitti herkes zıplıyor. Eskiden bir iki figür vardı; dans edilirdi. Şimdi hiç biri kalmadı; sahneye dönüp zıplıyorlar.” “Artık Türkiye’de arabesk dinleyen herkes; elektro dinlemeye de başladı.” Getto’lar da artık hoparlörleri son sen açıp elektronik müzik dinliyor. Bu müzik artık geniş kitlelerce kabul gördü zaten. Vakti zamanının niş ve underground olayı artık yer üstüne çıktı ve niş değil. “ gibi bomba ve yerinde sosyolojik tespitleriyle kırıp geçirdi.

Daha fazla uzatmadan seni elektronik müziğin Müslüm Baba’sı BeeGee ile başbaşa bırakıyorum..

Seyahat etmeyi sever misin?

Çok severim. Hayatta en zevk aldığım şeylerden biridir. İşim gereği çok seyahat ediyorum. İşimden kalan zamanlarda da fotograf çekmek için ayrıca seyahat ederim. Denize tutkuluyum, kışın da dağa tutkuluyum. Bu sene 80 bin mile yakın uçtum zaten. Karayolu olarak da sadece Amerika’da 1200 mil yaptım. Aslında deniz yolunda da hiç fena sayılmam bu sene.

Otobüsle plak almak için Fransa’ya atlayıp gitmelerini ve başına gelen ilginç olayları anlatsana. Neler oldu?

O yıllarda müziğe ulaşma süresi 20 gündü; şu anda 20 saniye (gülüyor)

Otobüsle üç gün yolculukla Paris’e gidip plak alıp ülkeye getirirdim. En aklımda kalan anım eğer parça çok iyiyse plağın üstüne parçanın adını beyaz bir kağıt ile kaplardım, kimse görmesin ben uzun süre çalabileyim diye. Çünkü o dönemde o parçaya ulaşmanın başka hiç bir imkanı yoktu.

Duyguduğunda hayatının belli dönemini, belli anıları veya insanları hatırlatan, onlarla eşleştirdiğin müzikler var mıdır? Örnekler istesem.

Herkese olduğu gibi koku ve müzik beni yaşadığım anılara döndürür. Çocukluğumdan aklımda kalan 45likler var. Mesela eve ilk Boney M’in “Daddy Cool“parçasını pikaba koyduğum zamanki hazzı şimdi hala o parçayı duyduğum zaman yaşıyorum. Çocukluk anım gözümün önünden film şeridi gibi akıyor.

DJ/radyocu/organizatör kimliklerinin her birinde elde ettiğin en büyük başarın nedir. Hepsinden 1-2 şey söyleyecek olsan?

Aslında hepsinde amacım müzik çalmak. Radyodan amacım insanlara çaldığım müziği vermek. DJ’likte amaç müzik ve dans dışında herşeyi bertaraf edip müzik çalmak. Organizasyon yaptığımız festivallerdeki amaç da sahneden müzik çalmak.

Bunlar dışına daha önce ülkemizde daha önce yapılmayan farklı işlere de imza attım. 1998 yılında Prodigy’yi getirdim, o zamana kadar konser alanı olmayan Abdi İpekçi’de konseri yaptık. Kemer Country’ye gittik, pazar günü ve gündüz konserler gibi alışılmışın dışında işler yaptık.

En iyi yaptığım şey de;  yurt dışında bu kadar zaman harcayıp kendimi geliştirdikten sonra kendi ülkemde öğrendiklerimi hayata geçirmek beni mutlu ediyor. Kendi coğrafyamda o standardları uygulayabilmek en büyük başarım.

Daft Punk mesela beş ülkede çıktı; bir de benim, ülkemdi ben getirdim. Daft Punk’tan sonrası yok zaten, uzay yani (kahkaha atıyor).

“O Dj’di şimdi radyo sahibi ve organizatör oldu götürdü parayı” gibi bir durum var mı yoksa FG gibi bir marka yaratmak, Chill-Out ve Elektronika Festival gibi kaliteli işler yapıp bir de bunun maddi olarak keyfini sürmek pek dışarıdan göründüğü kadar kolay değil mi?

Annem çok sık “meyve veren ağaç taşlanır” der. Bu deyişi beni çok motive eder. Ben işimi yapıyorum, herkes birşey söyleyebilir. İnsanlar hakkında konuşmak 10 saniye; bir de konuşanlar birşeyler yapsın görelim derim. Her zaman rekabete açık oldum. Rekabetçi ortamı çok severim. Rekabet olduğunda gerçekten iyi hissederim ama rekabet olmadığında geri gittiğimizi düşünüyorum. Bu tarz şeyler söyleyenlere tavsiyem onlar da oyuna gelsinler! Stadın dışından seslenmek kolay, oynarlarsa anlarlar.

Radyoculuk konusu gerçekten çok farklı bir konu. Bizim radyolarımız şuanda süper marketlerin yanında bakkal gibi duruyorlar.İstanbul’da tek bir kişinin 10 tane radyosu var. Radyo işi tamamen holdingleşti. Şuanda grup olmadan tek kalan kanallar biziz. (Lounge FM ve Future Generation FM) Sadece tek bir kimlikle tematik müzik çalan tek kaldık. Bir gün biz de radyolarımızı bu gruplara teslim edersek 93.7’den “tavukları pişirmişem” duyabilirsiniz. Çünkü vaktiyle elektronik müzik çalma misyonu ile açılan pek çok radyo bugün bu duruma geldi.

O zaman insan gece yatağına yatınca insan mutlu oluyor “Vay Be!” diyor “Vay be!, ben ayaktayım ve mutluyum!”

Bu sene iki festivali de İstanbul, Çeşme ve Bodrum’a taşıdınız. Gerçekten ilgilenen sağlam bir kitle var diye düşünüyorum. Bizim ülkemizde niye Tomorrow Land gibi bir organizasyon yok, çıkar mı? Senden böyle bir olay bekleyelim mi?

(Hiç duraksamadan) Olmaz! Tomorrow Land Festivali’nde, Belçika’da 36 tane ülke vatandaşını görüyoruz. Tomorrowland sahnesini kurarız, ordaki DJ’leri de getiririz. Ama katılım?

Mesela Çeşme’de Chillout’ta katılım 7000 kişi; hepsi Türk genci. Nerde Yunan? İsveçli? İsrailli? Alman? Rus? İstanbul’da Chillout festivaline 19 bin kişi geldi; %10 bile değildir yabancı katılımcı

Mesela Miami’deki Ultra Music Festivaline 36 millet iniyor.

Farklı ülkelerden katılımcılarla o festival lezzeti elde ediliyor. Mesela bir İngiliz farklı dans eder, Hollandalı farklı, Rus farklı ve bu çok güzel bir lezzettir. O lezzetler birleşince Tomorrow Land oluyor. O alana sadece Belçikalıları doldurursanız Tomorrow Land’in bir tadı kalmaz.

Barselona Sonar Festivali’nde 100.000den fazla katılımcı vardı bu yıl. Ayrıca şehirde farklı mekanlarda 3000’e yakın parti oldu. İstanbul’da bu tarz bir festival yaptığınızda 360’ta, İndigo’da, Kloster’da parti, Burch Beach’te beach parti vb etkinliklerle de desteklemek gerek.

Henüz hem İstanbul’a gelen turist sayısı ve hem de bu tarz etkinlikleri arayan turist sayısı o seviyede değil. 

Radyo ve müzik işlerinde yer verdiğin genç yetenekler nasıl sana ulaşır?

Son dönemde inanılmaz bir DJ olma sevdası ve merakı var. Aynı zamanda acayip bir bilgi akışı var. Öyle bir dönemdeyiz ki artık sadece iyi çalan DJ olmak yetmiyor. Hem iyi çalmak hem de müzik yapmanız gerekiyor. DJ’likle producer kimliği de artık öne çıktı.

Çok yetenekli genç DJ’ler zaten bizi bulup çevremize giriyor. Bu noktada “karakter” de öne çıkıyor. Yeni neslin bizimle uyumlu çalışıp anlaşması da önemli. Martin Garrix’i; Tiesto desteklemeseydi, Hardwell desteklemeseydi bugün Martin Garrix olur muydu? Ya da Tiesto olmasa Hardwell olur muydu? Ya Skrillex  gibi bir deha olacaksanız; gerçekten evrim getirip ortaya yeni bir sound koyacaksınız ya da piyasadaki insanlarla uyum içerisinde bir aile şeklinde yürümeniz gerekiyor. Pazarlama ve insan ilişkileri çok önemli. Bunu iyi yapan DJ’ler, kendini klana kabul ettirenler ilerliyor. Bu network işini en iyi Hollandalı ve İngilizler yapıyor.

Biraz mentör-mentee (usta – çırak) ilişkisi gibi o zaman?

Kesinlikle!

Peki sizin için mentör (akıl hocası) biri oldu mu? Kariyerinizin başında veya hala akıl danıştığınız?

Ahmet San var; ilk başladığımda gel benim diskoteğimde çal dedi. İlk başladığımda DJ arkadaşlarım vardı.

Peki bugün hala akıl danıştığınız birileri var mı?

(sitem ederek)  Yok anasını satayım! Kalmadı!

Şöyle kalmadı; o insanlar yaşları ilerleyince başka şeylerle uğraşmaya başladılar. Bir baktım biri denize açıldı gitti; diğerleri kendi dünyalarına döndüler. “Ben ne yapacağım?” dedim. (gülüyor)

Şuna inanıyorum; insanın kişisel yönetim kurulu olmalı. Fikirlerini, hayallerini danışacağı “mentor” dediğimiz insanlar olmalı. Benim tüm yönetim kurulum mesela bana Future Generation FM’i açarken hayır dedi, sakın yapma dedi. Serdar Erener’e gittim logo çizdirdim; “Sen deli misin? Türkiye’nin buna ihtiyacı mı var?” dedi. Yalvar yakar logo çizdirdim; mentörlerimden biridir kendisi.

Bazen mentorlerinizden “hayır”ı duyacaksınız ama siz gene inandığınızı bildiğinizi yapacaksınız.

Ama maalesef hayatımın bu döneminde mentor olayından mağdurum. Kimse kalmadı. Yeni mentörler bulmam lazım. O da organik bir ilişki olduğu için hemen oluşmuyor.

Sizin bir mentör olarak genç DJ’lere nasıl tavsiyeler verirsiniz?

Otuz yılımı harcadığım ve daha da yıllarımı harcayacağım bu meslekte amacım kendi olmadığım sahnelerde genç Türk arkadaşların yer alması. Bu amaç için kollarımı sıvadım. Soundclash yarışmasının birincisini çalması için Las Vegas’a götüreceğiz. Daha önceden de Türkiye’den çok genç DJ’i yarışmalara götürdüm; yarışmalar kendilerini göstermeleri için çok iyi fırsatlar. Mesela Tomorrow Land demiştik; Tomorrow Land Türkiye’ye geleceğine orda bir kaç Türk DJ çıksa keşke!

Mesela Martin Garrix 16 yaşında “Animals” ı yapıp İngiltere listelerinde birinci sıradan girdi. Parçayı dibine kadar yapmış. Resme bakıyorsun Harry Potter çocuk (gülüyor), tüm kızlar aşık. Martin olmak için vücuduna dikkat, yüzüne dikkat, sahnede inanılmaz sempatik, arkasında güçlü bir menajerlik desteği var. Arda Turan’ın hayali ile şu anda nelerlerde kim bilir kaç çocuk futbol oynuyor bir düşünün. DJ’lik de böyle birşey.

Var mı bu kalite ve karakterde genç Türk DJ’ler?

Var! Ali Efe çok iyidir, Tufan Kurt geliyor, Nurettin Çolak çok iyi prodüktör mutlaka başarılı olacağına inanıyorum, Çağın Kulaçoğlu gibi isimler alt yapıları çok iyi. Bir gün aralarından biri dünya starı olabilir. Bu isimler 20’lerin başlarında veya 20’lerin altlarında.

Peki aileleri DJ olmalarından memnun mu? Doktorluk, öğretmenlik vb gibi algılanıyor mu?

DJ olsun oğlum diyorlar, aileler bilinçli ve DJ’lik saygın bir meslek.

Hayranların sana “King” diyor. Böyle bir lakaba sahip olmak sana ne hissettirmekte?

Seviyorum yani. Sokakta yürürken birden “Kral!” diye bağırıyor biri. İnsanın hoşuna gidiyor. Babam Metin Oktay’a kral derdi, sonra biz Hakan Şükür’e kral derdik. Kral demek çok güzel birşey. Ben daha söylerken zevk alıyorum, bırakın duymayı.

Bazen şaşırıyorum, pek konduramıyorum, “Hay Allah şimdi! Birilerine ayıp oluyor.” diyorum. Sonra niye ayıp olsun diyorum. 🙂

Başınıza gelen komik birşey oldu mu?

Bir gün yürümeye korkacağın bıçkın bir İstanbul semtinde lastiğim patladı. Arabadan değiştirmek için indim, birden “Vay abi King burda. Sen naaptın!” diyerek gençler geldi. Lastiğimi değiştirip ısrarla çay içmeye tuttular.

Çok uçtuğum için kabin ekibi tanıyınca hoşuma gidiyor. Ayrıca arada restorant rezervasyolarında şöhret acayip işime yarıyor. (gülüyor)

Ekipçe merak ediyoruz;, rock için Elvis, arabesk için Müslüm Gürses neyse Birol Giray için Türk elektronik müziğinde o diyebilir miyiz? Sana elektronik müziğin Müslüm Babası desek tepkin ne olur sayın King?

Benim odamdaki posterlerden birinin Müslüm Gürses olduğunu biliyor musunuz? Çok önemlidir. Yanında da Michael Jackson vardır. Çünkü Türkiye’de kitleleri sürükleyen Müslüm Gürses’tir. Babadır. King’dir!

Böyle birşey bana yakıştırılmışsa ne mutlu bana. Ben bunu alırım sarıp sarmalarım, bundan mutlu olurum. Çok teşekkür ederim böyle düşündüğünüz için. Herkes böyle düşünüyor zaten. (kahkaha atıyor)

Alkol ve uyuşturucu konularına gelirsek…

Aaa! Tam alkol ve uyuşturucuyu sormayan bir röportaj diyecektim!

Profesyonel DJ’lerin çalışma temposunda yapılabilecek birşey değil. Otel odasında kalırsınız; ertesi gün iş iptal olur. Ve tamam artık siz yoksunuz, bittiniz!  Çünkü profesyoneliz, ertesi gün uçağa binilecek. Benim hayatımda uyuşturucu yok. Benim uyuşturucum zaten müzik. Ben müzik yaparken, zaten oooooo uçuyorum; çok iyiyim yani ben. (gülüyor)

Zaten narkotikle birlikte çalışıp okullara gidip konuşmalar yapıyorum. Ben şahsen gençleri uyuşturucu kullanmış halde görmek istemiyorum. Zaten müziğin kendisinde çok büyük zevk var, öncelikle bu zevkli almak yeter de artar bile. Bu sene Space’e Miami’ye Eric Torres dinlemeye gittim. İlahımdır, o derecede severim. Bütün gece su içtim; harika dinledim, harika anlar yaşadım. Kendimi bazen roller coaster’da, bazen açık denizlerde rüzgar yiyen bir gemici gibi gördüm. Acayip zevk aldım.

Biraz da aile hayatı konuşalım.. Bir çok baba akşam eve gelip sabah giderken sizdeki durum tam tersi. Nasıl bir denge kurdunuz?

22 yaşında kızım ve 17 yaşında bir oğlum var. Bu sene turneye beraber gittik; ben çalıyorum onlar dans ediyorlar. Bu duruma çok alışıklar çünkü doğduklarında da ben müzik yapıyordum.

Bizim evde yüksek volume olmaz. Evde aslında çok sade ve sessizdir. Ama turneye çocuklarla çıkmak çok zevkli. Onlarla aynı şeyleri hissettiğiniz zaman çok güzel oluyor. Çocuğunuz yani, en değerli varlığınız.

Kızım, Paris’te yaşıyor. Ben onun yanına gittiğimde beni kendi yaşıtlarının takıldığı yerlere götürüyor ve ben feyz alıyorum. Oğlum da müzikle çok ilgili bu sene Lyon’a gidiyor.

 Türkiye’den sanatçılarla ortak çalışmalarak yaparak müziğini bozdu diyenlere ne dersin?

Müzisyenlerle beraber müzik çalmaktan çok zevk alırım; bu bir. İkincisi neden bizim Türkçe soundlarımızda icra edilmesin? Bir Ferman Akgül vokali, bir Sagopa Kajmer vokali benim soundımın içine girince ben niye çizgimden ayrılayım? Bu durumu anlayamıyorum.

Emirganlıyım. Gidip İrlanda’da mı müzik yapayım? (gülüyor)

Benim yaptığım her parçada kendi stilimim soundum var. Kendi soundlarım içinden üretiyorum parçaları. Bunun zevkli bende çok büyük. Yarattığım o sesi Viyana’da da çalınca, Kocaeli Pişmaniye Festivali’nde de çalınca çok hoşuma gidiyor.

Sagopa ile ilk çıkardığın parçadan ve yakında gelecek single’dan biraz bahseder misin? Senin için ne tür bir tecrübe?   biz ne tür beklentiler içinde olmalıyız?

Beraber iyi bir birlikteliğimiz var, keyif alıyoruz müzik yapmaktan. İnsanlar da artık beklemeye başladı; “Sago BeeGee şef mutfakta” diyorlar. İkimizi de anlatan; hiphop ve house müziği çok iyi anlatan bir parça.

Kişisel merakım; zamanını iyi yönetir misin? Planlama yapıp uyar mısın? Dakik misindir?

(Hiç duraksamadan) Evet!

Benim için an çok önemli dün ve yarın fazla yok. Kesinlikle gecikmem. Geciktiğim zaman büyük strese girerim. Başarılı zaman yönetimi mentor dediğim akıl hocalarımdan öğrendiğim. Çalışırken hayatımda TV, maç vb hiç birşey olmaz. Ajanda tutarım, kendim yönetirim.

Çalışırken çok disiplinli olurum ama tatilimi de alırım. Tatilden vazgeçmem.

Son olarak, gelecekte bizi ne gibi sürprizler bekliyor?

En büyük hedeflerim; yaptığım işi yeni coğrafyalara taşımak, yeni gelen DJ arkadaşlara imkanlar sağlamaya çalışmak. Sürprizlere hazırlıklı olun; FG’yi Mikanos’ta açabiliriz ya da Chillout’u Hırvatistan’da, Bakü’de görebilirsiniz.  Mikanos, Hırvatistan, Türki Cumhuriyetler’de FG, Chill out fest olmasın?

Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+

1 Comment

  1. Crystal Ship
    Eylül 28, 2019 / 4:22 pm

    birol giray çok mütevazı biri… kendisine telefon edip randevu almıştım, ertesi gün levent’te bir yerde, sanırım radyo ofisiydi, buluştuk. beni kırmadan incitmeden çalışmalarımı dinledi, yaptığım müziği beğenmediği halde tek kelime olumsuz bir söz sarf etmedi, hevesim kırılmasın diye susmuş olabilir, sonrasında bir dönüş olmadı görüşmedik ama yine de çok şekerdi net hatırlıyorum, yanımızda kimse yoktu, gördüğüm onun gerçek yüzüydü… aradan 15 yıl geçti, bugün bambaşka bir şekilde yaklaşıyorum müziğe, fazla uçlarda olmalıyım ki sadece birkaç yabancı isim var sevdiğim; birol abininki de dahil kimsenin müziğini beğenmiyorum, bu ayrı konu ama yine de haklarını yemeyeyim, birol giray, ali şahinbaş, yunus güvenen farklı yerlerde karşılaştığım, konuştuğum insanlar, birbirinden kibarlar, iyi niyetliler, umarım karakter bakımından hiç değişmemişlerdir. popülerlikleri boş beleş ilişkilerden kaynaklanmıyor, sevilesi saygı duyulası insanlar… yalnız, açtığım bir detayı kapatayım, yunus güvenen’in müziğini kısmen seviyorum, ilk çalışmaları, kapkaranlık ve sert çalışmaları çok iyiydi, keşke onları sürdürseydi, iş adamı oldu çıktı yaa, kendine ihanetin böylesi. kapitalizm sen ne pislik bir şeysin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bumerang - Yazarkafe