Son üç yıldır ne zaman “uzun haftasonu” denilebilecek 3-4 günlük tatiller yapmak istesem, ne zaman millerim birikse, ne zaman son dakika plan yapmam gerekse ve ne zaman çok partileyip sarhoş olup dağıtmak istesem, hatta ne zaman Belçika’ya gitmek istesem (yakın diye) yolumu bir şekilde Amsterdam’a bol bol düşürdüm. Amsterdamın nesini seviyorum bu kadar? Somut bir şekilde anlatıp gösteremeyeceğim tuhaf bir elektriği var. (“vibe” dedikleri, tam Türkçe karşılığı olmayan şey 🙂 )
Dünyada insan hakları ve özgürlükleri konusunda her zaman lider olması bence bu elektriği yaratan en önemli etmen. Bir sürekli kapalı, soğuk ve kasvetli havası da insanların, mimarinin, tarihin, kültürlerinin inadına özgürlükçü ve renkli olmasına sebep olmuştur belki. Amsterdam öyle güzel bir şehir ki; şehirdeki bisiklet sayısı insandan çok, yeşil alanlar yüz ölçümünün neredeyse yarısı, ve (bence) dünyanın en güzel peynirlerine ev sahipliği yapıyor. Bir de aşırı fotojenik olabilen bir şehir. Peki nerelerdir Amsterdamın En Fotojenik Yerleri? Son dört ziyaretimden kendi çektiğim fotograflar eşliğinde kendi top 10 listemi paylaşıyorum dostlar.
1)Kanallar – özellikle Redlight Bölgesi
Bu şehirde 1500 adet kanal-köprü var zaten, inanılmaz bir olay! Özellikle kanalların darlaştığı Red Light bölgesinde köprülere asılan aşk kilitleri veya rastgele parkedilmiş bir bisikleti odak noktasına alarak fotograf çekmek harika kareler garantiliyor. Zaten bir şekilde fotograf karesine kanalları almak lazım “Ben Amsterdamdayım” demek için. Bir de binaların yansımaları kanallardaki suya yansıdıysa o fotograf bir baş yapıt olma yolunda ilerler dostlar.
Bir de dip not kanallardan bol bol geçen botlar ve ördekler tam Boomerang’lamalık 🙂
2)Hill Street Blues Cafe
Warmoesstraat’ta yer alan bu cafe & barı sokak sanatına merakı olsun olmasın yolu Amsterdama düşen herkes mutlaka ziyaret etmeli. Şöyle bir cafe düşünün 2 katlı; giriş + bir alt kat ve yerler, duvarlar, tavanlar, tuvaletler, masalar, hatta koltuklar aklınıza gelebilecek her yer graffiti kaplı. Kalın uçlu kaleminizi alıp istediğinizi yazabilirsiniz veya istediğiniz yere stickler yapıştırabilirsiniz. Bir de kanala açılan kocaman camları var (evet camlar da graffiti kaplı). Biraz daralan ve dağınıklıktan hoşlanmayan bir insansanız burayı sevmeme ihtimaliniz yüksek. Ama benim gibi bol renk, bol kaos seviyorsanız cennettesiniz.
Bir de özellikle tuvalete giden dar koridoru tam duvarlara tırmanıp resim çektirmelik. Haydi hep birlikte kendimizi kollarımızın üstüne kaldırıp yukarı doğru esniyoruuuz. 🙂
3)De Pijp Bölgesi ve Sokak Sanatları
Merkezden yani Dam Rak’tan 3 km’lik bir yürüyüş, veya tramvay veya en güzel bisiklet ile gidilen bu bölge aslında Amsterdam’ın “Quertiar Latin”i olarak anılıyor. En fazla yerel hipster ve öğrenci nüfusu burda. Güzel cafeler burda, en yeni akım kahveler ve mutfaklar da burada. En güzel yoga stüdyoları da. 🙂 İstanbul’da bir semt olsa Galata-Cihangir derim, öyle bir bölge. Burada bol bol sokak sanatı kovalayabilirsiniz. Daha merkezi bölgelere göre burada kanallar az o nedenle bol bol ev ve mural yapılmalık kesintisiz duvarlar var. En fazla fotograflanan sokak sanatı aşağıdaki “Wake me up when I’m famous”. Açıkçası hayatta böyle bir “istediğimi olunca uyandır” tuşu olsa keşke. 🙂
Bir de dip not De Pijp bölgesindeki cafelerde harika matcha green tea latte’ler içebilirsiniz.
4)Çiçek Pazarı – Bloemenmarkt
Hemen her gun açık olan ve asla gözden kaçıramayacağınız Bloemenmarkt’a mutlaka gidin. Bahçe işleri ve çiçeklere ilgi duymasanız bile şöyle bir göz atmak ve bol bol fotograf çekmek isteyeceksiniz. Özellikle marketin kurulduğu alandaki binalar, önlerindeki çiçek standları ve kanala yansıyan görüntüleri i-na-nıl-maz güzel.
Bir de standları gezip çiçekleri yakından fotograflamak ileride tatil fotograflarınıza bakarken içinizin açılması için birebir. Hatta insan kendini “acaba cam önünde, balkonda ben de azıcık ufaktan çiçek mi yetiştirsem” derken bulabilir. 🙂
5)Yeşilin Her Tonuna Doyacağınız – Parklar & Bahçeler & Yeşil Alanlar
Son olarak başta şehrin kalbinde yer alan Vondelpark ve Rembrandpark! Devamında müzeler adasındaki Rijk Museum’un bahçesi. Bir de bisiklete atlarsanız; Westerpark, Oesterpark, Amstelpark ve son baharda turunculara bürününce çok güzel olan Flevopark.
Ben genelde Amsterdam’da hava dondurucu olmadığı zamanlar zamanımın yarısını parklarda spor, yatıp yuvarlamaca, piknik yapmaca ve bol bol ayakkabısız olarak geçirmeyi çok seviyorum.