İlham Veren Kadınlar Serisi – Uzaktaki Minik Kız

0
shares
Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+
Bu Nedir?

İlham veren kadınlar serisinin 13. haftasından herkese selamlar & sevgiler. Her hafta bolca ilham veren, farklı hayatlar mümkün dedirten gezgin kadınlar ile röportajlara tam gaz devam. Benim için inanılmaz ama yılın dörtte biri geride kaldı bile! Bu haftaki ilham perimiz Devran, nam-ı diğer uzaktaki minik kız. Kendisi Avusturalya Sidney’den bildiriyor. Hem çalışıyor, hem başarılı bir blogger, hem çok gezen, hem aşırı iyi fotoğraflar çekiyor, hem de birinci gözden kanguru, quaka, koala vb görmüş biri! Haydi elinize içeceğinizi alın çok uzaklara ışınlanıyoruz…

S: Avusturalya’daki yaşamı, Sdyney’i, paylaşımlarını severek takip ediyorum. Ancak seni tanımayanlar için kendinden biraz bahsedebilir misin?  

C:Öncelikle hem takibin hem de “İlham Veren Kadınlar” serisinde bana da yer verdiğin için çok teşekkür ederim Zeynepcim, gerçekten bir kişiye bile ilham olabiliyorsam ne mutlu bana.. =)

İsmim Devran. Yaklaşık 2.5 sene önce hayallerimiz hayal olarak kalmasın ve yurtdışında yaşama tecrübesi hayatımızı zenginleştirsin diye düşünerek eşimle birlikte her şeyimizi bırakıp Avustralya’ya göç ettik ve böylece benim için de hayatımda yepyeni ve doldurulması gereken boş bir sayfa açılmış oldu. Kalıplarımdan kurtulabildiğim yeni hayatımda, her günü bir öncekinden farklı ve mutlu geçsin diye uğraşan, yaşadığı bu dünyayı tanımaya her şeyden çok hevesli, mühendislik okumuş ama gönlü hep yazmaya, çizmeye ve tasarlamaya kaymış bir dijital pazarlamacı ve blog yazarı olarak tanımlıyorum kendimi..

Bunun dışında yoga yapıyorum, bol bol okuyorum, yeni çevremdeki her türlü farklılığa hala şaşırarak adapte olmaya çalışıyorum, bir de buradaki hayatımı videolarla anlatmaya karar verdim 2018 başında, bu yüzden bol bol video çekmeye başladım, bununla vakit geçiriyor ve yaparken çok eğleniyorum. =)

View this post on Instagram

Melbourne’de gezdiğimiz sergide bir ev tamamen bu çiçeklerle kaplı olarak dizayn edilmişti, yatak odasından banyoya, tuvalete, mutfağa, çalışma odasına kadar? Bunu görünce aklıma şu geldi, aslında hayatımızı çiçek bahçesine çeviren de, mutsuzluğa boğan da yine düşüncelerimiz ve biziz.. Ben çalışma masasını en çok sevdim, çünkü bana kurumsal hayattan nefret edilen bir ülkede ve belki de şirkette, her gün mutluluk içinde oturduğum, birlikte çalışırken bile gözlerimizden yaş gelene kadar güldüğüm arkadaşlarımı ve o günleri hatırlattı.. Oraya her gün kara bulutlarla gelenler de vardı, benim gibi mutlulukla da.. Şirket, masalar, maaşlar, her şey aynıydı, sadece mutluluğu biz yaratmıştık.. Bunu belki size yazdım ama aslında bu not, hayatımın bazen zor geçen anları için kendime.. Evimizi, işimizi, hayatımızı çiçek bahçesine dönüştürecek tek şey biziz, ne para, ne güç, ne göç, ne de başkaları, sadece biz ve düşüncelerimiz… 08.02.18❤️ #uzaktakiminikkiz #melbourne #australia

A post shared by Uzaktaki Minik Kız (@uzaktakiminikkiz) on

S:Avusturalya’da çalışan biri olarak zamanının ne kadarını seyahate ayırıyorsun? Zamanını planlarken seyahat ne kadar öneme sahip? Bir de İstanbul’daki iş hayatı ile oradakini azıcık kıyaslamanı istesem?

C:Avustralya’ya gelirken yapmak istediğim şeylerden ziyade ne yapmak istemediğimi net olarak biliyordum o da hiç ara vermeden full time iş hayatına dönmekti, ben de öyle yaptım. Öncelikle casual işleri yapıp, aslında 16-17 yaşlarımda edinmem gereken hayat tecrübelerini edindim. Şimdi de saatlerini tamamen kendim belirleyebildiğim işler yapıyorum, bu yüzden seyahatlerim için iş hayatım en büyük engel değil.

Türkiye’de bulduğu her boşluğu seyahat ederek dolduran ve bu hayatındaki en büyük zevki olan biri için Avustralya’ya göç seyahat anlamında birazcık sudan çıkmış balık etkisi yarattı diyebilirim:) Avustralya’nın ne kadar uzak ve büyük bir kıta olduğunu anlamak için harita bilgisinden ziyade burada yaşamak gerekiyormuş. Bir başka şehre gitmek için 5 saat uçak yolculuğu yapmak (Perth) veya yakın görünen bir ülkeyi ziyaret etmek için (Malezya, Endonezya gibi) en az 8 saat uçmamız gerektiğini görünce seyahat planlama olgusunu tamamen baştan yazdık kafamızda. Hala zamanımı planlarken ilk sırada gelen yeni yerler keşfetmek olsa da, seyahat için Türkiye’dekine oranla daha fazla zaman ve bütçe ayırmamız gerçeğiyle artık yüzleştik.

Avustralya’daki iş hayatı kıyasım için, dediğim gibi Türkiye’deyken tam zamanlı bir işte çalışırken, şimdi farklı işler yaptığım için kendi tecrübelerimi yansıtamayacak olsam da, Türker’de (eşim) ve arkadaşlarımda gördüklerimin bir bütünü olarak şunu söyleyebilirim ki, ufak tefek farklılıklar olsa da kurumsal hayat her yerde aynı. İnsanın, rekabetin ve sıkı hedeflerin olduğu bir dünya var ve bu dünya ülkeden bağımsız bir şekilde her yerde benzer dönüyor. Avustralya’nın iş hayatı açısından en güzel yanı, size yaşamak için farklı alternatifler de sunması. Örneğin, Türkiye’de çok karşılaşmasam da burada çocuklu anneler için part-time kurumsal iş imkanları veya bir girişiminiz varsa sizi çok da zorlamayacak hatta destekleyecek devlet prosedürleri var. İnsanları kurumsal hayata mahkum etmemesi, Avustralya’nın iş hayatı açısından en farklılaştığı kısım diyebilirim.

S:Seyahatlerinde olumlu yönde ne tür aydınlanmalar yaşadın? Hayata dair neleri “farkettin”?

C:Bir yerde yaşayıp, oranın hayatına adapte olunca, sanki dünya da bu şekilde dönüyor ve herkes hep aynı şeyi, aynı şekilde yapıyor gibi bir aldanmacaya kanıyor insan. Seyahatlerimin ben de yarattığı en büyük aydınlanma, beni bu çemberden çıkarmasıydı. Farklı yerler görüp, farklı hayatlar tanırken, “böylesi de varmış, farklı bir hayat da mümkünmüş” diye düşünüyorum hep. Bunu düşünürken de “farklı” nın aslında zenginleştirici bir şey olduğunu anlamak beni en mutlu eden şey.

İlk seyahatimi bir öğrenci değişim programıyla 14 yaşında Almanya’ya yaptığımda, yaşadığım her şeyi; yediğim, içtiğim, gördüğüm ne varsa aklıma kazıyıp, aylar boyunca aileme ve arkadaşlarıma anlatmıştım. O yaşımdaki heyecanım neyse, yeni bir kültürün içine girdiğimde öğrendiklerim her seferinde farklı olsa da hissettiğim heyecan yine aynı. En büyük aydınlanmalarımdan biri de aslında insan tanımak ve mutluluğun değişik tanımlarını görmemle oldu.. Mutluluğun tek bir tanımı olmadığını, Mardin’ deki çocukların gözlerinde, Cape Town’daki yaşam içindeki müthiş uçurumlarda, Malezya’nın bir köyünde konuştuğumuz bir çocuğun hayallerinde, Yeni Zelanda’da yıldızları izlerken dünyanın geri kalanından ne kadar da uzağında olduğumu düşünürken fark ettim. Biliyorum ki, daha pek çok tanımı var mutluluğun ve hepsini olmasa da bir çoğunu tanımak için seyahat etmeye hep devam edeceğim.

S:Sende en iz bırakan, düşündükçe rüya gibi gelen bir deneyimin oldu mu seyahatlerde?

C:Aslında seyahatlerimin pek çoğunun bende büyük izler bıraktığını ve değişimlere sebep olduğunu söyleyebilirim. Seyahat anlamındaki en büyük deneyimimiz, Avustralya’ya göç ettiğimiz ilk sene, her şeyi bırakıp 40 günlük bir Asya gezisine çıkmamızdı. En fazla 10 günlük seyahatlere alışmış beyaz yakalı bünyemiz için, 40 günlük bir seyahat hem de daha önce ayak basmadığımız Asya gibi değişik bir kıtaya olunca bizim için inanılmaz bir tecrübe olmuştu. Yine de düşündüğüm zaman “rüya gibiydi” diyebileceğim üç farklı rota geliyor aklıma. Bunlardan ilki 2013 yılında, München’den, Bled’e kadar yaptığımız, elle çizilmiş güzelikte köyler, göz alıcı bir doğaya şahitlik ettiğimiz araba yolculuğumuz, ikincisi biraz klişe olacak ama balayında gidip, cennetin bu dünyada olduğuna inandığımız Maldivler ve sonuncusu da geçtiğimiz Aralık ayında tamamladığımız Yeni Zelanda Güney Adası seyahatimiz. Özellikle Yeni Zelanda, doğasıyla, gece bize göz kırpan güney yıldızlarıyla,  güleryüzlü insanları ve aktiviteleriyle uzun zamandır gördüğümüz ve rüya gibi hissettiren en muhteşem ülkelerdendi.

S:Avusturalya’da yolu düşeceklere nasıl bir rota izlemelerini önerirsin? Senden biraz “insider” bilgiler istiyoruz.. 

C:Birazcık maliyetli olacağını biliyorum ama kesinlikle değeceğine garanti vereceğim bir tavsiye rotalarına Yeni Zelanda’yı da eklemeleri olur. Avustralya değişik ve keşfedilmesi gereken bir ülke olsa da, Yeni Zelanda’nın nefes kesici doğası yanında bence biraz sönük kalıyor.

Avustralya için şunu söylemem gerekir ki, Sydney, Melbourne gibi büyük şehirleri gezme planları yapanlar, şehir içindense, şehir çevrelerindeki güzellikleri görmeye de mutlaka zaman ayırsınlar. Örneğin Sydney’e 2 saatlik mesafedeki Blue Mountains, ya da bembeyaz kumsalıyla Jervis Bay, Melbourne çevresindeki Great Ocean Road gibi yerler mutlaka rotaya eklenmeli. Aslında ben Adelaide ve Perth şehirlerini de çok sevmiş olsam da, kıtanın büyüklüğü sebebiyle her yere vakit ayırmak çok da gerçekçi olmayabilir. Henüz gidememiş olsam da, Aborjinlerin yaşadığı, kırmızı topraklarıyla, çölün ıssızlığıyla bence gerçek Avustralya hissini yaşatacak Uluru, kesinlikle bir şehir gezisinden daha fazlasını katacaktır size.

 KISA KISA

  • en iyi seyahat arkadaşın kimdir:  Kesinlikle Türker =)
  • yeni bir ülkeye gidince ilk iş ne yaparsın: Oturup insanları gözlemlerim.
  • yemeklerini en sevdiğin 3 ülke: İtalya, Yunanistan ve Tayland
  • bıkmadan defalarca gidebileceğin 3 ülke: Yeni Zelanda, Maldivler, Cape Town
  • ruh ikizin şehir/ülke: Kesinlikle Yeni Zelanda =) !!

Bİ’ TAKIM FAYDALI LİNKLER 

Röportajı okurken, aralara serpiştirdiğim linklere dayanamayıp girmeyenler, sabır gösterenler için tüm gerekli linkleri nazikçe aşağıya bırakayım. =)

Facebook Paylaş
Twitter Paylaş
Google+ Paylaş
LinkedIn Paylaş
Pinterest Paylaş
StumbleUpon Paylaş
+

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bumerang - Yazarkafe